AFGANİSTAN’DA TALİBAN ZAFERİ ÜZERİNE SORULAR- CEVAPLAR

*ABD yenildi mi, yenilmedi mi?

*Taliban’ın ‘kolay’ zaferinin sebepleri: İşgal yönetiminin iflası, Mazlumiyet, Halkın huzur ve asayiş arayışı

*Uyuşturucu meselesi

*Halk Taliban’dan mı kaçıyor? 

*Göç olayı ve yalan haberler

*Taliban’ın iktidarla imtihanı

BURHAN KAVUNCU  Türkistander Başkanı

20 yıllık savaş sürecini yakından izlemeyenler Taliban’ın Afganistan’ı 10 gün gibi kısa bir süre içinde nasıl tümüyle ele geçirdiğini düşünerek şaşırıyor. Her zamanki komplo teorileri de eklenince 15 Ağustos 2021 Kâbil zaferi oldukça karmaşık görünebilir. Halbuki hiçbir savaşın 10 günde kazanılmayacağı, sadece öncesindeki yüzlerce cephe savaşı ve 20 yıl boyunca devam eden olaylar düşünülünce bu işin sanıldığı kadar kolay olmadığı görülür. Son on günde 34 vilayetin büyük çoğunluğunun savaşmadan teslim olması, Taliban’ın ezici bir üstünlük kurmuş olmasının bir neticesi.  Peki Taliban bu üstünlüğü hangi dinamiklerle sağladı, bunun için 20 yılda yaşananlara kısaca bir göz atmamız gerekiyor.

Taliban’ın kesin zaferi ve NATO müttefiklerinin yenilgisinin sebepleri üzerinde durmadan önce, ABD gerçekten yenildi mi sorusunun cevabını arayalım.

1.ABD YENİLDİ Mİ YENİ BİR OYUN MU KURUYOR?

(Son dakika: 30-31 Ağustos 2021 Kâbil görüntüleri, ABD yenilgisinin tam bir hezimet olduğunu net olarak ortaya koydu. Biden’ın 11 Eylül tarihine rağmen Taliban’ın 31 Ağustos ültimatomuna boyun eğerek 15 günde telaş içinde bütün elemanlarını çıkarma çabaları ve havaalanı hangarlarındaki uçak, helikopter dahil bütün askeri malzemeyi imha etme görüntüleri, hezimetin belgesi olarak tarihe geçmiştir.)

ABD’yi ‘kadir-i mutlak’ bir güç olarak görenlerin söylediği  “Amerika aslında yenilmedi” tezleri aslında emperyalistlerin farklı alanlardaki üstünlüğüne bakılarak galibiyeti önemsiz  görme psikolojisidir. Elbette Afganistan halkının kayıpları çok büyük. Batılı kaynaklara göre savaş sırasında öldürülen Afgan sivil sayısı 47425, Taliban mensubu 52 bin (toplam 100 binden fazla) iken 66 bin de işbirlikçi Afganistan ordusu askerinin öldüğü kayıtlara geçmiş. Buna karşılık ABD’nin kaybı 2500, diğer NATO ülkeleri 1150, ABD’ye çalışan Afgan 3900 olmak üzere ölen toplam 173 bin kişiden 166 bini Afganistan halkından 7500’ü de işgal kuvvetlerinden olarak açıklanmış.  (1) Ülkenin yerle bir edilmesi, kaynaklarının talan edilmesi sonucu oluşan ekonomik kayıplar zaten malûm. Bundan önceki ABD’nin Vietnam (1975), İngiltere’nin Hindistan (1947), Fransa’nın Cezayir (1962) yenilgilerinde de insan kaybı, ekonomik kayıplar bakımından emperyalistlerin daha avantajlı olduğu, bağımsızlığına kavuşan ülkelerin büyük kayıplar verdikleri, ayrıca daha sonraki krizlerle başa çıkamadıkları gibi yorumlar yapılabilir. Rusya’nın 1989 Afganistan yenilgisinde de durum farklı değildi.  Ama bütün bunlar mazlum milletlerin emperyalist işgalciler karşısında şartları yerine getirdiklerinde zafere ulaşabilecekleri gerçeğini değiştirmiyor.

Afganistan’da Amerika gerçekten yenildi mi, yoksa planlı bir hamle ile bölgede yeni oyunlar mı kuruyor? Bu konuda, ABD’li yetkililerin 15 Ağustos öncesinde yaptıkları açıklamalara bakmamız yeterince bir fikir verebilir.

8 Temmuz 2021 günü Başkan Joe Biden, Beyaz Saray’da yaptığı basın toplantısında Taliban’ın Afganistan’da kontrolü ele geçirebileceğini beklemiyoruz. Dünya standartlarında donatılmış 300 bin Afganistan askeri 75 bin Taliban üyesine yenilmeyecekdedi. Bir gazetecinin itiraz ederek “İstihbaratınızın değerlendirmesine göre Afgan Hükümeti çökecek…” dediğinde ise “Hayır, bu doğru değil. Böyle bir sonuca ulaşmadılar. Taliban’ın önüne çıkanları ezerek ülkede kontrolü ele geçirmesi ihtimaller dışında” cevabını veriyordu. Bu diyaloglar aslında Taliban zaferinin aylar öncesinden kapıya dayandığını gösteriyor. (2)Sahayı takip edenler ülkenin yarıdan fazlasının Taliban’ın kontrolüne girdiğinden haberdardı. ABD yönetiminin Taliban zaferini kabullendiğini, sadece sürecin daha uzun süreceğini tahmin ettiğini söyleyebiliriz.

Aynı gün (8 Temmuz 2021) Beyaz Saray sözcüsü Jen Psaki yaptığı açıklamada “Bu, 20 yıllık askeri olarak kazanılamamış bir savaş” ifadelerini kullandı. Psaki, Afganistan savaşı için bir zafer ilanı yapmayacaklarını vurguladı. (3)

ABD’nin Afganistan maslahatgüzarı (ABD’nin Kâbil Büyükelçisi konumunda) Ross Wilson yine 8 Temmuz günü Taliban’a “Harekatı derhal durdurması ve ateşkes” çağrısı yaptı. (4)

2020 Şubat ayında Katar’da (Doha) yapılan anlaşmaya göre ABD ve müttefiklerinin Mayıs 2021’e kadar Afganistan’ı terk etmesi gerekiyordu. 2021’de ABD Başkanlığını devralan Joe Biden  14 Nisan 2021’de, geri çekilmeyi 11 Eylül 2021 tarihine ertelediğini açıkladı. ABD’nin tek taraflı olarak anlaşmayı bozması, geri çekilme takvimini değiştirmesi ve hava saldırılarını artırması üzerine, Taliban da Mayıs 2021’den itibaren işgal kuvvetlerine saldıracağını açıkladı. Kâbil hükümeti güçlerine karşı da 14 aydır yavaşlattığı operasyonlarını yeniden şiddetlendirdi. Ross Wilson, ABD B-52 bombardıman uçaklarının durduramadığı Taliban’ı bu sözlerle tehdit ediyordu.

ABD Afganistan’dan geri çekilme kararını (2014)almadan önceki yıllarda ve sonraki 7 yılda, kurdukları kukla hükümete ve orduya büyük bir yatırım yapmıştı. Her türlü teçhizatını sağladığı 300 bin kişilik bu ordunun Taliban’ı uzun süre durdurmaya gücünün yeteceğini hesaplıyordu. Afganistan’ın Yeniden İnşası Özel Teftiş Heyeti (SIGAR),  Temmuz 2021 raporunda Afganistan ordusu için bu tarihe kadar 88 milyar $ harcandığını kaydetmiş. Raporda “yolsuzluğun yıpratıcı etkileri hakkında endişeler ve gerçek askeri güce ilişkin verilerin doğruluğunun kuşkulu olduğu” da belirtiliyor. (5)

Daha önce vilayet merkezlerine saldırmayacağını açıklayan Taliban, ABD hava saldırılarının sürmesi üzerine stratejisini değiştirerek 5 Ağustos’ta Kuzey vilayetlerini ele geçirmeye başladı. Sekiz vilayet merkezinin düşmesini müteakip Beyaz Saray sözcüsü Jen Psaki Taliban’ın Afganistan’daki hızlı ilerleyişinin farkında olduklarını, ancak burada asıl sorumluluğun Afgan güvenlik güçlerinde olduğunu ifade ederek, “Bizim görüşümüz şu ki Afgan ulusal güvenlik güçleri (Taliban’a karşı) savaşabilecek yeterli ekipman ve eğitime sahiptir ve bu durum onların masada elini güçlendirebilecek bir unsurdur. Afganistan’a istikrar ve barışı getirebilecek tek çözümün siyasi süreç olduğuna inanıyoruz.” dedi. Taliban’a karşı Afgan güvenlik güçlerine ve Kabil yönetimine her türlü desteği vermeye devam edeceklerini vurgulayan Psaki, “Fakat günün sonunda kendi geleceklerinin nasıl olacağına Afganlılar karar verecekler” diyerek durumdan pek de umutlu olmadığını ima ediyordu. ABD’nin bugüne kadar Afgan yönetimine ve güvenlik güçlerine hem silah ve eğitim hem de ekonomik destek anlamında ciddi katkı yaptığını anlatan Psaki, 2022 savunma bütçesinde de Afgan ordusuna 3,3 milyar dolar ayrıldığını söyledi. (6) Demek ki, bu ‘ordu’nun 2022’de de var olacağını öngörmüşler. ABD ‘aklı’ bu kadar parayı sokağa atmıştı.

ABD’nin Merkez Komutanlığı (Ortadoğu ve Afganistan operasyonları için kuruldu, 1983), Taliban’a karşı hava saldırılarını son güne kadar devam ettirdi.  Merkez Kuvvetleri Komutanı Org.Kenneth Mc Kenzie ABD, Afgan güçlerini desteklemek için son günlerde hava saldırılarını artırdı ve Taliban’ın saldırılarını sürdürmesi halinde bu düzeyi artırılmış desteği gelecek haftalarda da sürdürmeye hazırız” dedi. Mc Kenzie’ye göre “Taliban’ın zaferi önlenemez değil” di . (7)

İlk ele geçirilen (6 Ağustos 2021) şehirlerden Şibirgan’a yapılan B-52 bombardımanında 200 civarında Taliban savaşçısı hayatını kaybetti. (8)  7 Ağustos günü Taliban kontrolüne geçen Kunduz şehrinin bombalanması sonucu büyük bir yangın çıktı. Bu saldırılarla Taliban’ı durdurmanın yanı sıra kukla hükümete de “arkandayız” mesajını canlı tutmayı amaçladılar. (9)- (10). Nitekim Taliban, savaşı sona erdirecek operasyonlarına hız verirken, “ABD’nin hava saldırılarını, Kâbil hükümetinin saldırılarını ve çok sayıda sivilin bu saldırılarda hayatını kaybetmesini” gerekçe olarak gösteriyordu.(11)  Doha anlaşmasına (Şubat 2020) aykırı olarak düzenlenen hava saldırılarında çok sayıda kayıp veren Taliban, bunun intikamını alacağını açıkladı. (12)

ABD’nin 2009’dan itibaren bu savaşın çıkmaz sokak olduğunu gördüğü ama 2010’dan sonra asker sayısını artırıp savaşı şiddetlendirerek son bir kere şansını denediği, daha sonra da bu işi (işgali) Afganistanlı ortakları üzerinden sürdürebilme ihtimali üzerinde çalıştığı anlaşılıyor. 2009’da İşgal kuvvetleri komutanı David McKiernan’ın  “durumun kötü olduğu ve ilave 30 bin askere ihtiyaç duyulduğunu” bildirmesi üzerine, Obama’nın Afganistan politikasını gözden geçirmeden önce, acilen 17 bin asker daha yolladığını hatırlayalım.(13)

2008-2016 arasında ABD başkanı olan Barack Obama Afganistan’daki asker sayısını önce (2010’da) 100 bine çıkardı (14) , sonra 2014’te “savaş misyonunun sona erdirileceği” iddiasıyla 10 bin civarına indirdi. (15)

Aslında ABD’nin Afganistan’da işgali sürdüremeyeceğini yani yenilgiyi fiilen kabul ettiği tarih, Obama’nın “savaş misyonu sona erdi” dediği 2014 yılıdır. Bu aynı zamanda Taliban’ın zaferinin başlangıcıdır. Nitekim bu tarihten itibaren ABD Taliban’la müzakere masasına oturmuş, Kabil’deki kuklalarının rahatsızlığına rağmen ‘Afganistan bataklığından kurtulmanın’ çarelerini aramaya başlamıştı. İşin en zor tarafı ‘başı eğik olarak çıkmamak’ ve ‘müttefiklerini ortada bırakan güvenilmez güç’ durumuna düşmemekti. Neticede ikisi de oldu.

Etnik ve mezhebî  fay hatları (Tacik, Özbek ve Hazaralar arasındaki düşmanlık) yeteri kadar derin olsaydı, 2021’den sonra Kuzey İttifakı kendisinden beklenen savaşı sürdürebilirdi.  2001 öncesinde aslında bu fay hatları çok keskindi ve geçmişte bir vahdete asla imkân vermemişti. Ama ABD işgal yönetimi mevcut bölünmüşlüğü etkisiz hale getirerek Afganistan halkını birleştirmeyi ‘başardı’.

Sovyet Rusya, on yıl işgal altında tuttuktan sonra 1989’da Afganistan’ı terk ettiğinde arkasında komünist Necibullah yönetimini bırakmıştı. Necibullah da 3 sene dayandı ve sonunda Taliban tarafından idam edilerek (1996) cezasını buldu.

ABD’nin Afganistan’ı işgali sırasında ve geri çekilirken açıkladığı hedeflerinin başında, Taliban’ı etkisizleştirmek ve güvenilir/ güçlü bir Afgan hükümeti bırakmak olduğunu biliyoruz. Askeri operasyonlarla Taliban’ı yenemedi, etkisizleştirmeyi başaramadı. Arkasında bırakmayı düşündüğü “güvenilir/ güçlü” Afgan hükümeti ise geri çekilme tarihi olan 11 Eylül’den bir ay önce ortadan kalktı. Yani ABD, Rusya kadar bile başarılı olamadı. Vietnam’da bile bu kadar büyük bir bozgun havası yoktu. Bugün (31.Ağustos 2012) itibariyle askerlerini ülkeden çıkarmak için zamanla yarışması, 11 Eylül demesine rağmen Taliban’ın 31 Ağustos ültimatomuna boyun eğmesi, havaalanında bekleyen işbirlikçilerini bırakarak kaçması ile ilgili görüntüler hafızalardan silinmeyecektir.

                                                                                    Kâbil havaalanı hangarında, kaçan ABD’lilerin tahrip ettiği askeri helikopterler

29 Şubat 2020’de Doha anlaşmasını yaparken, 2021’den sonra da kukla hükümetin işbaşında kalacağını öngörüyordu. Ama muhatabını yok sayan kibiri yüzünden anlaşmayı bozdu ve saldırılara devam etti. Hem kuklasını kaybetti, hem de Taliban’ın tartışmasız zaferine boyun eğmek zorunda kaldı. Müzakere sürecinde Eşref Gani’nin Geçiş Hükümeti modeline yanaşmaması, savaş ağalarıyla birlikte katliam, işkence ve soygunlara devam etmesi ve ABD’nin de hava saldırılarının sürmesi önemlidir. Barış süreci böylece tıkandı ve Taliban savaşarak zafere yürüdü. Allah Taliban Müslümanlarına kutlu bir zafer ihsan etti.

ABD fırsatçılığı, yenilgi ve geri çekilme durumlarında bile fırsatlar yaratmayı gerektirir. Elbette bu yenilgi sonrasında da gelişmeleri lehine çevirmek isteyecek ve fırsatlardan yararlanmaya çalışacaktır.

 

2.Taliban zaferinin, halkın Talibanı İstemesinin Sebepleri:

a-BATILILARIN İŞGALİ ALTINDA GEÇEN YİRMİ YIL

Taliban’ın zaferini kolaylaştıran, hatta neticeyi tayin eden dersek mübalağa etmiş olmayız, 20 yıllık işgal yönetimidir.

ABD’nin Irak işgali bütün olumsuzluklarına rağmen başarılıdır. Çünkü Irak artık 2003 öncesine dönemeyecek şekilde parçalandı.  Irak’ta mezhebi ve etnik fay hatları (Kürt, Arap, Türkmen, Şii, Sünni unsurlar arası düşmanlık) ABD ve İngiltere tarafından başarılı bir şekilde derinleştirildi. Afganistan’da ise tam tersi oldu. Asla uzlaşamayan kabile ve mezheplerden oluşan halk (Peştun, Tacik, Hazara, Özbek, Türkmen, vd) 20 yıl boyunca devam eden olaylardan dolayı işgalcilerden ve kukla yönetimden nefret etmekte birleşti. Afganistan, tarihinin hiçbir döneminde birlik olmaya bu kadar yakın olmamıştı. Bunu başaran da ABD aptallığı “US stupidity”dir.

Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, 2001 yılında başlayan Afganistan işgal operasyonun baş sorumlusu ABD olmakla birlikte buna meşruiyet sağlayan BM GK (Çin ve Rusya dahil) kararıdır. Operasyona katılan diğer 35 ülke yani tüm Batı dünyası ve uluslararası emperyalist sistem,  Afganistan işgalinin sorumluluğunu birlikte paylaşmaktadır.

İşgalden kısa bir süre sonra, ABD’den getirilen Hamid Karzai başkanlığında kukla bir Afgan hükümeti kuruldu. Kukla yönetimi, devşirilmiş Peştun bireyler ile Kuzey İttifakı olarak adlandırılan Taliban karşıtı gruplar oluşturuyordu. Bu yönetimle birlikte Afganistan halkı, Batılılar- Avrupalılar tarafından yönetilmenin nasıl bir şey olduğunu yakından görmüş oldu. 20 yıllık yönetim süresince halkın hayatını iyileştirecek, refahını sağlayacak hiçbir gelişme olmadı. Ülkede son derece ilkel olan ulaşım, su, kanalizasyon, sağlık, iletişim ve üretim faaliyetlerinde bir iyileşme görülmedi. Ama kötü muamele, haksızlık, rüşvet ve yolsuzluklar, açlık, işsizlik ve sefalet aynen devam etti. Hatta durum daha da kötüleşti. ABD ve işbirlikçileri Afganistan’a bir çivi bile çakmadı denilse yanlış olmaz. Sadece askeri operasyonlar için gerektiği kadar yollar yapıldı. Küçük bir işbirlikçi zümreye belli bir miktar refah sağlandı. TV ve kuaförler açıldı. Kadın modernleşmesini adı altında bazı kurs, yarışma ve showlar düzenlendi. Batılıların Afganistan’daki 20 yıllık yönetimi sadece kokuşmuş bir düzen ile çürümüş bir işbirlikçi sınıf yarattı.

ABD ve müttefikleri sık sık ‘yanlışlık’ operasyonları da yaptılar. 20 yıl boyunca hastaneler, okullar, düğün evleri, konvoylar ‘yanlışlıkla’ bombalandı, binlerce sivil öldürüldü. Örnek olarak Eylül 2009’da Kunduz’da iki petrol tankerinden mazot alan siviller Alman komutanın talebi üzerine ABD uçakları tarafından bombalandı, 200’den fazla sivil öldü. Açılan soruşturmada Almanya Savunma Bakanı istifa etti, ama kimse ceza almadı. Mart 2012’de Kandehar’da üç evi basan ABD askerleri 9’u çocuk 3’ü kadın 16 kişiyi öldürdü. (16) (https://www.setav.org/afganistanda-bir-sivil-oldurmek-kac-dolar/ ) Avustralyalı askerlerin karıştığı 57 olayın soruşturmasında “savaş kültürünün utanç verici kaydı” Genel Kurmay Başkanı tarafından açıklandı. Rapora göre 39 sivil, atış eğitimi olarak keyfi biçimde öldürülmüştü (17) (https://www.aa.com.tr/tr/dunya/avustralya-askerlerinin-afganistan-da-39-sivili-oldurdugu-ortaya-cikti/2048646). Ekim 2015’te Kunduz’daki hastane bombalanmasında 42 sivil (18)- (19), Eylül 2019’da Helmend’de düğün salonu bombalanmasında en az 40 sivil, Eylül 2019’da Nangarhar’da tarlada çalışan 30 işçi (20), Nisan 2018’de Kunduz’da diploma töreni yapılan bir okulun bombalamasında en az 100 çocuk (21), Ekim 2018’de Kandehar’da düğün konvoyunun vurulmasında en az 5 sivil (22) hayatını kaybetti.  ABD’nin dünyanın başka işgal bölgelerinde de bu tür yanlışlıkları bol bol yaptığını hatırlayınca bunun geleneksel Amerikan aptallığı veya Batılı vurdumduymazlığı olabileceği düşünülebilir.(23) (https://www.mepanews.com/ingiltere-afganistanda-yaptiklarimizla-gurur-duyuyoruz-46452h.htm ).

Afganistan’da yaşayan farklı etnisitelerden bütün halkın Batılılar ve işbirlikçilerinden nefret etmesinin sebebini sadece bu “yanlışlık” operasyonları ile izah etmek doğru olmaz. Kötü, hatta çirkin ve zalimane yönetimin 20 yıl devam etmesinin doğurduğu nefret, bence “yanlışlık” katliamlarından daha etkili olmuştur. Kukla hükümetin önde gelenlerinin lüks yaşantıları, yurt dışına kaçırıldığı söylenen paralar, işgal yönetiminin kokuşmuşluğunun halktan gizlenemeyen boyutları küçümsenmemeli.

Yirmi yıl önce Taliban’a karşı olan ve Kuzey İttifakı’nı destekleyen Tacik, Özbek ve Hazaralar artık kendi liderlerinden ve işgalcilerden nefret ediyordu. Taliban’ın hiçbir zaman ele geçiremediği Tacik ağırlıklı Badahşan vilayet merkezi Fayzabad’ın, 2021’de savaşmadan nasıl teslim olduğunu görmek gerekir. Özbek nüfusun yoğun olduğu Kunduz, Meymene, Şibirgan şehirleri benzer şekilde kolayca Taliban’a geçti. Hemen hemen bütün il ve ilçe merkezlerinde vali ve komutanlar, “aksakallıların Taliban’a karşı savaşılmamasını istediğini” söyleyerek teslim oldular. Kuzey bölgelerde yaşayan Özbek ve Tacikler, hatta Şii Hazaralar bile Taliban tarafından yönetilmeyi tercih etti.

b-TALİBAN’IN MAZLUMİYETİ

Taliban’ın 1996’da Kâbil’i almasından 2001’de ABD tarafından şehir merkezlerinden çıkarılmasına kadar geçen beş yıllık dönem, dünyada birçok ülkede “dinî taassubun sert uygulaması” olarak görülse de, Afganistan halkının algısı farklıydı. 1992’de sona eren komünist yönetim sonrasında İslâmî hizipler arasındaki çatışmalar ve çözümsüzlük durumu öylesine bir kaos yarattı ki, halk “Ruslar- komünistler olaydı daha iyiydi” demeye başlamıştı. Otorite boşluğu nedeniyle artan hırsızlık, gasp, tecavüz olaylarına kendine mücahid diyen tiplerin de dahil olduğu görülüyordu. Farklı etnik grupları temsil eden hizipler halkı canından bezdirmişti. Böyle bir ortamda ortaya çıkan Taliban hareketi, kısa zamanda kabilecilik-hizipçilik ve asayişsizliğin alternatifi oldu. İlk olarak Kandehar’da huzurun sağlandığını duyan halk, diğer şehirlerden gelerek Taliban’ın kendilerini de yönetmesini istedi. Buna rağmen etnik kutuplaşmalar da etkisini sürdürdü ve özellikle Kuzey bölgelerde Taliban kontrolü tümüyle sağlayamadı. Bunda Taliban’ın “Peştun karakterli bir hareket” olmasının rol oynadığı söylenebilir. Peştun bölgelerde ortaya çıkması, kabileciliğe tepki olmasına rağmen mensupları arasında etnik ayrım yapanların da bulunabilmesi, medrese talebe ve hocalarından oluşan Taliban hareketinin bir kısım Tacik- Özbek ve Hazaralar tarafından “Peştun milliyetçisi” olarak algılanmasına sebep oldu.

2001 Ekim ayında ABD işgal hareketi başladığında Afganistan’ın %70’ten fazlasını yöneten Taliban, genel olarak halktan sempati görüyordu. Ama, ABD ordusunun yüksek askeri teknolojisi karşısında fazla direnemedi.  Aralık ayında Kabil ve büyük şehirlerden çekildi. Kendine “İslamî” diyen Kuzey İttifakı grupları ABD işgalini sevinçle karşıladılar. Çekilme sırasında işgalciler ve işbirlikçi gruplar tarafından esir alınan Taliban üyeleri, uzun sakalları çekiştirilerek hakarete uğratıldı. Taliban mensupları ve taraftarları her yerde gözaltı merkezleri,  toplama kampları ve hapishanelerde kötü muamelelere maruz kaldı. Özbek Cümbüş-ü Milliyi İslamî lideri Reşid Dostum yakaladığı 10 bin civarında Taliban, Özbekistan İslami Hareketi, Türkistan İslam Partisi üyesini Kunduz bölgesinde Tır konteynırlarında boğarak ve Kale-i Ceng’de topluca kurşuna dizerek öldürdü. (Leyli çölünde 7 bin, Cenk kalesinde 3 bin kişi). Dostum’un işlediği savaş suçu Deşt-i Leyli Katliamı olarak tarihe geçti. (Dostum son kez Afganistan’dan kaçmadan önce bu katliama atıfta bulunuyor. (24)https://www.mepanews.com/rasid-dostum-binlerce-kisiyi-oldurdugu-katliami-savundu-yine-aynisini-yapacagim-46397h.htm )

Taliban ve diğer örgüt mensuplarının bu şekilde katledilmeleri bir savaş suçu oluşturuyordu. ABD’li yetkililer Dostum hakkında bir soruşturma başlattıklarını açıklayarak kendilerini savundular. Soruşturma sonucunda bu kişinin cezalandırılmak bir yana CB yardımcısı, Savunma Bakanı ve Mareşal gibi rütbelerle ödüllendirildiği görüldü.

Batılı işgalciler ve işbirlikçi Kuzey İttifakı tarafından yapılan zulümler, kötü muamele  ve katliamlar 20 yıl boyunca devam etti. Taliban çevresindeki Müslümanların uğradığı bu zulümler, halk arasında bir “mazlumiyet” anlatısı oluşturdu.

c-ASAYİŞSİZLİK: SAVAŞ AĞALARI- ARBAKİLER

İşgalciler ülke yönetiminde, Kuzey İttifakı’nı oluşturan Özbek-Tacik-Hazara gruplarla ve zamanla aşiretlerden ayrışarak müstakil güçlere dönüşen savaş ağalarıyla birlikte hareket etti. Peştunlar içinde ise aşiret yapısının alt örgütlenmesi olan ama yapının dışında gelişen Arbakileri destekledi. Arbakiler hakkında gazeteci Levent Kemal Acta Fabula’da şunları yazıyor: Bu güç temelde klasik dönemde aşiretlerin töresel meclisinin hükümlerini uygulamak için özel bir milis (arobaki-arabaki-arbaki) yapılanmasına dayanıyordu. Arobaki ya da arbakiler, meclisin koyduğu cezayı ihlal edenlerin cezalandırılmasından sorumluydu. Ancak bu durum daha sonra genel olarak yerleşik ve kentli, zengin ve tanınmış kişilerin geleneksel meclisten (jirgadan) farklı örgütlenmelerinin askeri gücüne dönüştü. (…) Tüm bu güçler Taliban’ın da bel kemiğini oluşturan Peştun aşiret sistemine bağlı sosyal, siyasal, askeri gelişmelerdi ve ABD Afganistan’ı işgalinden yaklaşık dokuz yıl sonra, 2010’da Peştun arbakileri Taliban’a karşı kullanmayı tercih etti. Bu girişim bir anlamda Peştun kökenli Taliban’a karşı aşiret hareketini tetiklemeyi hedefliyordu. Oldukça riskli bu planın arbakiler üzerinden uygulamaya konması ABD’nin beklediği sonuçları getirmedi. Arbaki milisleri yağma, tecavüz, işkence, hırsızlık, keyfi infazlar gibi pek çok suç işledi ve Taliban’a karşı hedeflenen yerel güvenlik sağlanamadığı gibi hiçbir kurumla resmi bağı bulunmayan arbakilerin liderleri konumundaki kişiler savaş ağaları olarak güçlendiler. Savaş ağalarına bağlı milis güçlerin kurumsallaştırma çalışmaları kapsamında Afgan Yerel Polis Gücü olarak tanımlandılar. Genel planda amaçlanan Peştunların, Peştunlara karşı olması idi. Ancak bu plan günün sonunda ABD desteğini yitirmesi ile güçlerinin büyük bir çöküş yaşadığı Kabil hükümetine bağlı çok sayıda Arbaki’nin görev aldıkları yerleşimlere yaklaşan Taliban karşısında dağılması ile sonuçlandı”. (25)

 

Bu çetelerin işlediği hırsızlık, soygun, tecavüz, cinayet gibi her türden suçlar NATO- ABD tarafından himayesinde yapılıyordu. Buna işgalci askerler,  işbirlikçi yetkililer ve yakınlarının yaptığı yargısız infaz, gasp, el koyma filleri de eklenince Afganistan yaşanması imkânsız bir ülke haline geldi.

Türkiye ve Batılı medyanın iddialarının aksine, Afganistan’dan göç olayının sebebi Taliban değil işgalcilerin oluşturduğu kaos, işsizlik ve korku iklimidir. İşgal yönetiminin yol açtığı fakirlik ve asayişsizlikten bıkan insanlar çareyi, ülkeyi terk etmekte buluyor.

İddia edilenlerin tam aksine, Taliban’ın güçlenmesine paralel olarak göç miktarında önemli miktarda azalma olmuştur. Taliban’ın kontrol altına aldığı bölgelerde suç oranının neredeyse sıfıra yaklaştığı, halkın kendini daha güvende hissettiği bilinmektedir. 2021’e yaklaşırken, 2001 öncesinden farklı olarak Özbek, Tacik ve Hazaralar da kendileri için Taliban yönetimini daha güvenli görmeye başladılar.

Taliban zaferinde arbakilerin, savaş ağalarının, resmi yetkililerin, işgal güçlerinin oluşturduğu güvensizlik ortamı büyük ölçüde etkili olmuştur.

4.UYUŞTURUCU MESELESİ

Taliban döneminde önce konrol altına alınmaya çalışılan, 2001’de de tümüyle yasaklanan haşhaş üretimi 2001’den sonra işgalciler tarafından tümüyle serbest bırakıldı. ABD- NATO işgali süresince uyuşturucu üretiminin onlarca kat arttığı BM kayıtlarında mevcut. (26)

Taliban’ın yasaklama kararı aldığı 2001 yılı (yeşil renk sıfır)  okla gösterilmiş

BM ve batılı medya 2001 sonrasında işgal yönetimi dönemindeki artışın daha çok Taliban kontrolündeki bölgelerde meydana geldiği iddia etmektedir. İşgalcilerin çok büyük miktarda uyuşturucu ticareti yaptığı iddialarına karşı bundan da Taliban’ı sorumlu tutma çabası komiktir.

Afgan halkı arasındaki uyuşturucu bağımlılığının rekor seviyelere yükselmesi de, işgalcilerin “sömürge ülkelerde halkı uyuşturma” genel politikasıdır.

 

5.GÖÇ OLAYI- YALAN HABERLER- HALK TALİBAN’DAN MI KAÇIYOR?

Uzun süredir Türkiye medyasında “Afgan göçmenlerin Taliban’dan kaçtığı” algısı oluşturuldu. Bunun arkasında iktidara yakın gazetecilerin “Kabil havaalanı muhafızlığı için gerekçe” bulma gayreti olduğu görülüyor. Tam tersine Türkiye’ye gelen Afganların büyük çoğunluğunun 2018 ve 2019’da giriş yaptığı, 2020 Doha anlaşmasından sonra göçün yavaşladığı tespiti, göçün Taliban’dan kaçışla ilgili olmadığını gösteriyor.

15 Ağustos günü Kabil Havaalanı’ndaki korkunç görüntüler de, halkın Taliban korkusuyla kaçtığı propagandalarına malzeme olarak kullanıldı. Havaalanına koşanlar içinde işbirlikçiler, işkenceciler, savaş suçlularının yanısıra, ekmek parası için işgal yönetiminde çalışan sıradan insanlar da vardı. Yirmi yıllık dönemde çok sayıda insanın ekmek parası için yönetimin hizmetinde çalışması tabiidir. Türkiye diplomatik temsilciliklerinde tercüman olarak çalışanlardan, diğer elçiliklere iaşe sağlayanlara kadar herkesi işbirlikçi olarak değerlendirmek doğru değil. Taliban bu nedenle “genel af” ilan etti. Ama yüzbinleri bulan bu insanların ‘hangilerinin işbirlikçi, hangilerinin ekmeğinin peşinde koştuğunun ayırt edilemeyeceği ve hesap sorulacağı’ korkusunun yan ısıra, gelişmiş bir ülkeye kapağı atmayı amaçlayanların da bulunduğunu düşünmek gerekir. 40 milyona yakın bir nüfus içinde ülkeden kaçmaya çalışan bir grubu, “halk Taliban’dan kaçıyor” diye göstermek, bir medya ahlaksızlığı idi.

FoxNews’un yalan haberini Hürriyet, Sözcü, Posta, HaberSOL, İndependent Türkçe olduğu gibi kullandı                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                     Nitekim 2015’te Suriye’de meydana gelen bir infaz görüntüsünü “Burka giymeyen kadını infaz ettiler” diye yayınlayanlarınki de aynı ahlaki durumun sonucu. ABD’den FoxNews’un uydurduğu haberi Hürriyet’ten GazeteSOL’a, Haber Global’den Sözcü’ye ve İndependent Türk’e kadar bütün Türkçe medya aynı başlıkla verdi. Habere konu olan videonun çekildiği olay yerindeki bir duvarda, Arapça olarak “Tanzim-i el Kaide, Cephet-ün-Nusra” yazısı okunuyordu. Yani video el Nusra’nın bulunduğu Suriye’de, Nusra’nın el-Kaide’den ayrıldığı 2016 öncesinde çekilmişti. Afganistan veya Taliban’la bir ilgisi yoktu. Ayrıca videodaki konuşmalardan infaz edilen kadının “burka giymediği için” değil “fuhuş yaptırdığı” için cezalandırıldığı anlaşılıyordu. Bundan önce de Taliban imzalı “12- 45 yaş arası kadınların isim listelerinin istendiği, bu kadınların mücahitlerle evlendirilmek üzere götürüleceği”  yazılı metinler sosyal medyada paylaşılmış, bu iğrenç iddianın da düzmece olduğu daha sonra ortaya çıkmıştı.

 

“Afganistan İslam Emirliği” imzalı yazının Takhar’da dağıtıldığı, 12- 45 yaş arası Özbek kadın- kızların isimlerinin istendiği, mücahidlerle evlendirileceği, … gibi çirkin ifadeler içerdiği gibi i,ddialar Türkiye’de milliyetçi çevrelerde yayıldı.

 

 

 

 

 

 

6.TALİBAN BAŞARILI OLACAK MI?

Dünya Müslümanları Filistin’den Türkistan’a kadar Taliban’ın zaferini kutlarken, Türkiye ve bazı Arap ülkelerinde komplo teorileriyle malûl zihniyetler “ABD’nin aslında yenilmediği, Taliban’ın danışıklı olarak iktidara getirildiği” tezlerine sarıldılar. ABD’li yetkililer ve gazeteciler bile askeri mağlubiyeti kabul ederek yeni Vietnam sendromunu dillendirirken, ‘bizden’ bazılarının Afganistan müslümanlarının zaferine kara çalmaya yeltenmeleri, bizdeki problemin sonucu.

Bundan sonraki soru Taliban’ın kurduğu “Afganistan İslam Emirliği’nin” neler yapacağı? Elbette bu başarının da sonunda fiyaskoya dönüşmesi için her şey yapılacak. Önemli olan Afganistan Müslümanlarının basiret ve dirayeti.  Ama önce iyi niyet, sonra gerekli şartların yerine getirilmesi halinde Allah’ın yardımının muhakkak olduğuna iman ediyoruz.

Özellikle farklı etnik unsurlardan oluşan Afganistan toplumunda Özbek- Tacik- Hazara ve daha küçük toplulukların kavmî kimlikleri, ana dilleri toplumsal mutabakat metni olan anayasada, yasalarda yer almalı, sosyal ve kamusal alanlarda hiçbir engelle karşılaşmamalı, hatta mili birliğin güçlenmesi için farklı kültürlerin daha da geliştirilmesi sağlanmalıdır.

Üretim biçimi ve buna bağlı yaşama tarzı 100 yıl öncesinde olan bir ülkenin işi kolay değil. Teknoloji transferi, sınai üretim ve yatırımlarda gerekli sermaye birikimi için dışarıya ihtiyaç duyulacaktır. Emperyalist devletlerin bunu kullanması, ambargo veya ekonomik baskılar, bağımsız İslâmî Afganistan’ı zorlayacaktır. Dünyadaki diğer örnekler, Müslümanların iktidarla imtihanının pek başarılı olmadığını gösterdi.

Türkistanlı Müslümanların duaları, doğru hareket eden Müslümanlarla birliktedir.

 

 

  1. https://tr.euronews.com/2021/08/17/afganistan-da-20-y-ll-k-abd-isgali-doneminde-kac-kisi-oldu
  2. https://www.trthaber.com/haber/gundem/abd-istihbaratinin-kabil-sinavi-taktik-mi-fiyasko-mu-602628.html
  3. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/beyaz-saray-sozcusu-jen-psakiden-afganistan-isgali-itirafi/2298713
  4. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abdnin-afganistan-maslahatguzarindan-talibana-ilerleyisini-durdurmasi-cagrisi/2297592).
  5. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-58199039
  6. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/beyaz-saray-sozcusu-psakiye-gore-afgan-yonetimi-talibana-karsi-koyacak-guce-sahip/2330436
  7. https://www.dw.com/tr/abd-taliban%C4%B1n-zaferi-%C3%B6nlenemez-de%C4%9Fil/a-58638761
  8. https://www.milliyet.com.tr/dunya/afgan-kentleri-tek-tek-dusuyor-6569985
  9. https://tr.euronews.com/2021/08/04/abd-ucaklar-afganistan-da-taliban-n-silah-ve-muhimmat-deposunu-bombalad
  10. https://www.ntv.com.tr/dunya/abd-giderayak-talibani-bombaladi,3oHrd3gDEUG0Y3tbCzIepA
  11. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abdnin-afganistandaki-taliban-hedeflerine-21-22-temmuzda-4-hava-saldirisi-duzenledigi-one-suruldu/2312597
  12. https://www.mepanews.com/abd-katar-ve-pakistan-uzerinden-afganistani-bombaliyor-46313h.htm)
  13. https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/afganistana-ek-abd-askeri-42786)
  14. https://www.amerikaninsesi.com/a/abd-afganistan-dan-cekilmeyi-erteliyor/3008866.html)
  15. https://tr.euronews.com/2016/07/06/obama-afganistan-da-8-bin-400-abd-askerinin-kalacagini-acikladi
  16. https://www.setav.org/afganistanda-bir-sivil-oldurmek-kac-dolar/
  17. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/avustralya-askerlerinin-afganistan-da-39-sivili-oldurdugu-ortaya-cikti/2048646
  18. https://tr.sputniknews.com/20160428/afganistan-kunduz-abd-hastane-bombalama-1022446501.html
  19. https://www.amerikaninsesi.com/a/nato-afganistan-da-hastane-bombaladi/2990233.html
  20. https://www.cnnturk.com/video/dunya/taliban-yerine-dugunu-vurdular
  21. https://www.yenisafak.com/dunya/medresede-vahsi-katliam-3192642
  22. https://www.mepanews.com/kabil-hukumeti-kandaharda-dugun-konvoyunu-vurdu-20426h.htm
  23. https://www.mepanews.com/ingiltere-afganistanda-yaptiklarimizla-gurur-duyuyoruz-46452h.htm
  24. https://www.mepanews.com/rasid-dostum-binlerce-kisiyi-oldurdugu-katliami-savundu-yine-aynisini-yapacagim-46397h.htm
  25. https://actafabula.net/afganistan-ve-talibana-dair-4-soru-4-cevap/
  26. https://www.bbc.com/news/world-asia-58308494

 

Devami

Yeni Zelanda Katliamını Unutmayacağız!

“Allah’ın mescidlerinde onun adının anılmasını men’edenlerden, onların harab olmasına koşandan daha zaalim kimdir? Onların (hakkı) oralara korkak korkak girmekden başkası değildir. Dünyâda rüsvaylık onlarındır. Âhiretde en büyük azâb da yine onların” (Bakara Suresi, 114.ayet)

Avustralya kıtasındaki  Yenizelanda’nın Christchurch şehrinde, bugün iki camiide Cuma namazı için gelen cemaate yönelik büyük bir katliam gerçekleştirildi. 50’den fazla Müslümanın şehid olmasıyla sonuçlanan silahlı saldırıda 20’si ağır 48 kişinin de yaralı olduğu bildiriliyor. Tarihe 15 Mart 2019 Yeni Zelanda Camii Katliamı olarak geçen olay hakkında TÜRKİSTANDER adına bir basın açıklaması yapıldı. Açıklama metni aşağıdadır:

Bugün Dünya müslümanları olarak büyük bir katliamı daha yaşadık. Yeni Zelanda’da ibadet için iki camiiye gelen müslümanlar, ırkçı bir kaç “Hristiyan- Beyaz”ın  silahlı saldırısına uğrayarak 50’den fazla şehid verdiler. Kardeşlerimizin elinde silah yoktu, bulundukları bölgede kimseyle savaş halinde değillerdi. Hepsi tamamen sivildi ve  ibadethanelerde Allah’a kulluklarını izhar etmek için toplanmışlardı.

Olayı tertipleyen kişi, isminin Brenton Tarrant ve Avustralyalı olduğunu söyleyen kaatil yayınladığı 72 sayfalık manifestoda bu olayı “beyaz adamın topraklarına gelen göçmenleri engellemesi” olarak tarif etti. Daha önce Norveç’te 77 kişiyi öldüren Breivik‘ten ilham aldığını, Bosna katliamcılarının izinden gittiğini, özellikle Türk düşmanı olduğunu ve bu katliam için iki seneden beri hazırlık yaptığını belirtti.

Batılılar yine bu olayın bir terör eylemi değil  münferit bir hadise olduğunu savunacaklar. Uzun süreden beri bütün Avrupa ve Amerika ülkelerinde göçmenlere, Müslümanlara, siyah renkli insanlara yönelik bu saldırılar aralıksız devam ediyor. Batılılar hiç bir saldırıyı “terör” olarak yargılamadılar. Hepsini, sanki hak verircesine hep “psikolojisi bozuk kişilerin bireysel tepkileri” olarak tanımladılar. Alman Gizli Servisi tarafından organize edilen ve 9 kişinin öldürüldüğü “dönerci cinayetleri” bile ört bas edildi. Çünkü yabancı karşıtlığı ve İslam düşmanlığı Avrupa’da ve Amerika’da iktidardadır. Kim daha fazla göçmen/ Müslüman/ yabancı düşmanlığı yaparsa o daha çok oy alıyor. Donald Trump gibi birisini ‘Başkan’ seçmeye bile utanmadılar. Sağcı- solcu bütün partiler ırkçılık yarışında. Elbette az sayıda da olsa erdemli insan göçmenlerle, aşağılanan farklı din ve kültür mensuplarıyla omuz omuza dayanışmaktadır.

Türkiye’de ise Afrikalı, Suriyeli veya Türkistanlı göçmenlere yönelik yabancı düşmanlığına özenen bazı gruplar, sadece mide bulandırmaktadır.

Eğer 77 kişinin katili Breivik sadece eylemiyle bireysel olarak değil, bu eyleme temel oluşturan ideolojisiyle birlikte yargılansa ve ırkçılık/ yabancı düşmanlığı mahkum edilseydi, Avrupalı liderler, Hristiyanlar bu vahşeti lânetleseler, bu konuda erdemli bir çizgide konsensus oluştursalardı, şimdi bu eylemler bu kadar azgın bir şekilde yayılmazdı.

Avusturalya kıtasındaki bu katliamla eş zamanlı olarak Hollanda’da 100 kadar ırkçının Faslı bir ailenin evine saldırması tesadüf değildir. Aynı gün İsrail askerleri Mescid-i Aksa’ya girerek cemaate saldırmış, kadınları ve Cami görevlilerini yerlerde sürüklemeye cüret etmişlerdir. 20. asırda İsrail’i kurmuş olan Batılı devletler,  21. yüzyılın başında “Haçlı seferini” başlattıklarını ABD Başkanı Bush’un ağzından ilan ettiler. Halkı müslüman olan ülkelerdeki iktidarlar ise çoğunlukla Batılı devletlerin kuklası durumundadır.

Camiilere, ibadethanelere, sivil insanlara yönelik bu vahşi saldırılar çağımızdaki büyük mazlumiyetimizin her alanda devam ettiğini gösteriyor. Yeni Zelanda’da şehid olan kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyor, Türkistanlı muhacirler olarak Dünya mazlumlarıyla dayanışma içerisinde olduğumuzu bildiriyoruz.

“Hepimiz Allah’a aidiz ve O’na döneceğiz”.

TÜRKİSTANDER GENEL MERKEZİ

 

Devami

Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkmenistan’ı ziyaret edecek

10.11.2018

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavushoglu, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yakın bir gelecekte Türkmenistan’ı ziyaret edeceğini söyledi.

Türkiye  Dışişleri Bakanı  Aşkabat’taTürkmenistan Cumhurbaşkanı Gurbanguly Berdimuhamedov ile görüştü. Görüşmelerde taraflar, ticaret ve ekonomik alanda, enerji sektöründe ve ulaştırma ve haberleşme sektöründe ortaklığın gelişimini tartıştılar.

Taraflar Afganistan-Türkmenistan-Azerbaycan-Gürcistan-Türkiye (Lazurite koridoru) uluslararası transit taşıma koridoru oluşturma konusuna özel önem verdiler.

Türkistander Haber Merkezi

Devami

Afganistan’da, Taliban saldırıları giderek artıyor

09.11.2018

Afganistan’da, Taliban saldırılarında onlarca güvenlik görevlisini öldürüldüğü bildirildi.

Afganistan’daki yetkililer, Taliban militanlarının saldırılarında en az 10 Afgan askeri ve yedi polis memurunun öldürüldüğünü bildirdi.

İl emniyet müdürü Abdul Rashid Bashir, Militanların Afganistan’ın Takhar kasabasındaki Khwaja Ghar bölgesinde 9 Kasım sabahı bir ordu kontrol noktasına saldırdıklarını söyledi. Saldırıda en az 10 asker öldürüldü ve 12 kişi yaralandı. Bashir, bir saat süren çatışmadan sonra militanların geri çekildiğini söyledi. Ona göre, militanlar “ağır kayıplar” yaşadılar. Taliban sözcüsü Zabiulla Mücahid, hareketin saldırının sorumluluğunu üstlendi.

8 Kasım günü geç saatlerde, Taliban militanları aynı adı taşıyan vilayetin idari merkezi olan Farah kentinde polislere saldırdı. İl meclisi üyesi Abdul Samad Salehi’ye göre, saldırı sırasında yedi polis memuru öldürüldü ve üç kişi yaralandı.

Türkistander Haber Merkezi

Devami

Doğu Türkistan Bağımsızlık Meclisi kuruluyor

Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Seyyit Tümtürk, 20 ülkeden 15 teşkilat ve 210 delegenin katılımıyla Doğu Türkistan Meclisi’ni kuracaklarını açıkladı

Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Seyyit Tümtürk, yaklaşık 20 ülkeden 15 teşkilat ve 210 delegenin katılımıyla Paris’te Doğu Türkistan Meclisi’ni kuracaklarını söyledi.

Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneğince, 20 ülkeden 15 teşkilatın temsilcilerinin bir araya geldiği “Doğu Türkistan Bağımsızlık Hareketi Uluslararası 1. Toplantısı” etkinliği Fransa’nın başkenti Paris’te düzenledi.

Etkinliğe Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici ve Dünya Uygur Kongresi Başkanı Rabia Kadir de katıldı.  Etkinlikte Doğu Türkistanlılar hakkında video gösterimi yapıldı.

Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı Seyyit Tümtürk, yaptığı konuşmada, Doğu Türkistanlıların çok büyük zulüm altında olduğunu belirtti.

Tümtürk, Çin’in, 35 milyon Doğu Türkistanlıyı asimile etmek ve katletmek için politika uyguladığını söyledi.

Avrupa’nın çeşitli kentlerinde daha önce yaptıkları çalışmalardan bir sonuç alamadıklarını, bu yüzden yeni bir metot ve söylem ile hareket etmeye karar verdiklerini belirten Tümtürk, “Burada Doğu Türkistan Meclisi kurulacak. Yaklaşık 20 ülkeden 15 teşkilat ve 210 delegenin katılımıyla Doğu Türkistan Meclisi’ni kuracağız. Buradaki amaç, bütün Doğu Türkistanlıları kucaklayan, teşkilatları içine alan, Doğu Türkistan’ın bağımsızlığı yolunda reel politika üreterek bu konuyu uluslararası ve dünya kamuoyuna anlatacak bir siyasi hareket oluşturmak. Meclisin merkezi Paris olacak.” diye konuştu.

Tümtürk, Fransa’nın kendilerine destek verebileceğini düşündükleri için Meclisi Paris’te kurmaya karar verdiklerini kaydetti.

Destici de, Doğu Türkistan’daki zulümlerin gündeme gelmediğini ve bunun kendilerini üzdüğünü ifade etti. Uluslararası kuruluşların Doğu Türkistanlıların maruz kaldığı zulüm için harekete geçmesi gerektiğini belirten Destici, Doğu Türkistanlıların bir gün hak ettikleri bağımsızlığı elde edeceklerini söyledi.

Dünya Bültenı

29.09.2018

Devami

AF Örgütü’nden Doğu Türkistan raporu: Baskılar intihara sürüklüyor

Uluslararası Af Örgütü’nün son raporu Çin’in esir kampına dönüştürdüğü Doğu Türkistan’daki zulmü gözler önüne serdi: Kamplarda tutulan Müslümanların sayısı hızla artıyor… Başörtüsü, sakal, dini kitap ‘aşırılık’ olarak değerlendiriliyor. Bu emareler toplama kampına göndermek için yeterli… Yurtdışına gönderilen bir mesaj bile hapis ve aylarca sürecek işkence nedeni… ‘Dönüşüm kampları’ndaki baskı intihara sürükleyecek boyuta ulaştı…

Uluslararası Af Örgütü’nün bugün yayımlanan “Çin: Neredeler? Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki toplu gözaltılar hakkında cevap verme zamanı” başlıklı raporu Doğu Türkistan’daki baskı ve işkencenin geldiği boyutu çarpıcı örneklerle ortaya koydu.

YÜZ YÜZE GÖRÜŞÜLEREK HAZIRLANDI

Yakınlarının akıbetinden haber almaya çalışan yaklaşık 100 kişiyle görüşülerek hazırlanan rapor, Sincan bölgesindeki Uygurlara, Kazaklara ve çoğunluğu Müslüman diğer etnik gruplara yönelik toplu gözaltı, izinsiz gözetim, siyasi telkin ve zorunlu kültürel asimilasyon politikalarına bir son verilmesi çağrısında bulunuyor.

18-09/24/in-dogu-turkistan-3.jpg

Rapora göre Aşırılıkla Mücadele Düzenlemesi’nin kabul edildiği Mart 2017’den bu yana, Sincan bölgesinde kamplara kapatılan ve çoğunluğu Müslüman olan etnik grupların sayısı hızla artıyor. Düzenlemeye göre “normal” olmayan sakal bırakmak, peçe veya başörtüsü takmak, namaz kılmak, oruç tutmak, alkol almamak ya da İslam veya Uygur kültürüyle ilgili kitaplar veya yazılar bulundurmak da dahil olmak üzere, dini veya kültürel aidiyetin açık veya hatta özel alanda sergilenmesi “aşırılık” olarak değerlendiriliyor.

Çalışma veya eğitim amacıyla özellikle Müslüman nüfusun ağırlıklı olduğu ülkelere gitmek ya da Çin dışında yaşayan insanlarla iletişim kurmak da insanları şüpheli konumuna düşüren temel sebepler arasında bulunuyor.

18-09/24/in-dogu-turkistan-9.jpg

AYLARCA SÜREN GÖZALTI

Yetkililer kampları “eğitim yoluyla dönüştürme” merkezleri olarak adlandırsa da, birçok kişi bu merkezlere “siyasi eğitim kampları” diyor. Gözaltı merkezlerine gönderilen kişiler yargılanmıyor ve bu kişilerin avukatlara erişimleri veya haklarında verilen karara itiraz hakları bulunmuyor. İnsanlar aylar boyunca gözaltında tutulabiliyor çünkü bir kişinin ne zaman “dönüştüğüne” yalnızca yetkililer karar verebiliyor.

18-09/24/in-dogu-turkistan-7.jpg
Çin’in ‘dönüşüm eğitimi’ adı altında açtığı esir kamplarında 1 Milyon Müslüman tutuluyor.

YÜZ BİNLERCE AİLE PARÇALANDI

UAÖ Doğu Asya Direktörü Nicholas Bequelin konuya ilişkin yaptığı açıklamada  “Kitlesel gözaltı kampları, beyin yıkama, işkence ve cezalandırma mekanlarıdır. Yurt dışında yaşayan ailenizle mesajlaşmak gibi son derece basit bir eylemin bile gözaltına alınmanıza yol açması, Çin yetkililerinin yaptıklarının ne kadar saçma, haksız ve tamamıyla keyfi olduğunun altını çiziyor” dedi ve sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yüz binlerce aile, şiddetli baskılar nedeniyle parçalandı. Sevdiklerinin başına ne geldiğini bilememenin çaresizliğini yaşıyorlar. Çin yetkilileri artık bu ailelere cevap vermeli.”

Daha önce kampta tutulan Kairat Samarkan gözaltına alındığında başına bir başlık geçirilmiş. Kollarına ve bacaklarına kelepçe takılan Samarkan, 12 saat boyunca sabit bir pozisyonda durmaya zorlandığını söyledi.

18-09/24/in-dogu-turkistan-4.jpg

İNTİHARA SÜRÜKLEYEN BASKI

Aynı kampta yaklaşık 6.000 kişinin olduğunu söyleyen Kairat, “Siyasi marşlar söylemeye ve Çin Komünist Partisi’nin söylevleri hakkında çalışmaya zorlandık. Buna göre, kampta kalanlar birbirleriyle konuşamıyorlar, yemeklerden önce ‘Çok Yaşa Şi Cinping’ diye bağırmaya zorlanıyorlardı” dedi ve serbest bırakılmadan kısa bir süre önce intihar girişiminde bulunduğunu söyledi.

ZULÜM ‘STRIKE HARD’ KAMPANYALARIYLA BAŞLADI

Doğu Türkistan’ın batısında bulunan kamplarda 1 milyon civarında Müslüman hapis tutuluyor.

1990 yılının ortalarında Çin hükümeti tarafından başlatılan “Strike Hard” (sert vuruş) kampanyaları, Sincan bölgesinde yaşayan insanlara zulmedilmesine yasal bir zemin hazırlamıştı. 11 Eylül 2001’de Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırı sonrasında da Çin hükümeti, ‘terörizme karşı küresel mücadele’ye destek bahanesiyle, Uygurların ülkede faaliyet gösteren insan hakları örgütlerini ‘terörist gruplar’ olarak yaftalamıştı.

Sonuç olarak Çin hükümeti, Müslümanlara (özellikle Uygurlara) haksız yere, terörist muamelesi yapıyor. Bölgeden, her türlü yayın organına yapılan şiddetli sansüre rağmen, gelen haberler bu zulmün ne boyutlara ulaştığını kanıtlar nitelikte.

18-09/24/in-dogu-turkistan-5.jpg

HER ADIM TUTUKLAMA BAHANESİ

Sakal uzatmak ve farklı ülkedeki insanlarla konuşmak gibi bahanelerle insanları tutsak eden Çin hükümetinin asimilasyon uygulamaları dünya kamuoyu tarafından maalesef görmezden geliniyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) raporlarına göre, insanları hapse atmak için sudan sebeplere başvuran Çin hükümetinin en çok kullandığı bahaneler:

1- SAAT AYARI BİLE..

Bir Doğu Türkistanlı, saatini Pekin’in iki saat gerisinde bir zaman dilimi olan “Urumçi zamanına” göre ayarladığı için terörist şüphelisi olarak tutuklandı. Çin’de, başkent Pekin’in bulunduğu meridyene göre ayarlanmış olan ve tüm ülkeyi kapsayan tek bir resmi saat dilimi kullanılır. Fakat ülkenin sınırları geniş olduğu için, Pekin’in bulunduğu meridyenin epey batısında yer alan Sincan’da saat, gün ışığına göre, iki saat geride.

18-09/24/in-dogu-turkistan-7-1537796100.jpg

Saatleri, Doğu Türkistan’ın (Sincan) başkenti olan Urumçi’ye göre ayarlamak, Çin Komünist Partisine karşı bir direniş biçimi olarak görülür. Bu yüzden Çin’de, saatleri resmi olmayan bir saat dilimine göre ayarlamak suç sayılıyor.

2- ÖDEV YAPMAK İÇİN VPN (SANAL ÖZEL AĞ) KULLANMAK

Takma ismiyle tanınan Sofia adlı bir kadın, kızının Sincan’a yaptığı bir ziyaret sırasında VPN kullandığı için tutuklandı.

18-09/24/in-dogu-turkistan-6.jpg

Çin’in dışında üniversite öğrencisi olarak okuyan kızın annesi, “Sincan’daki akrabalarını ziyaret ediyordu ve ödevi için okulunun internet sitesine erişmesi gerekiyordu … ve bunun için VPN kullandı” dedi.
Sofia, kızının neden gözaltında tutulduğunu kendisine söylemediklerini ve eski kocasının soruşturmasından sonra bunun sebebinin VPN kullanmak olduğunu öğrendiğini belirtti.

3- SAKAL UZATMAK

Çin hükümetinin, İslam geleneklerine göre sakal uzatmayı ve halk arasında peçe takmayı vb. unsurları yasakladığı en azından 2017’den beri biliniyor.

Daha önce siyasal eğitim kampında yer almış bir Uygur Türkü olan Erkin, bu gibi kurallara uymamanın tutuklanmaya sebep olduğunu İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne anlatarak doğruladı.

Erkin, “(Toplama kampında) liderimiz olan bir Uygur Türkü, sakalı olduğu için tutuklanmıştı” dedi.

Guli takma adıyla tanınan 23 yaşındaki Müslüman bir Uygur kadını da, the Guardian’a, başörtüsü takıp namaz kıldığı raporlarda yer aldığı için yerel makamlar tarafından nasıl sorguya çekildiğini anlattı. Kadın, suçu belli olmadığı halde, Çin polisi tarafından 8 gün boyunca cezaevinde alıkonuldu.

18-09/24/99518315-fc7a-47d6-9a76-c668261d2122.jpg

4- RESTORANLARDA ALKOL SERVİSİ YAPMAMAK

Yine eski bir tutuklu olan Erkin’in İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne anlattığına göre, ‘İslami restoran’ sahibi 3 kişi, kendi restoranlarında sigara ve alkol içilmesine izin vermedikleri için gözaltına alındı.
Nur takma adıyla bilinen bir başka Uygurlu (erkek) ise, komşusuna “sigara içmemelisin çünkü sen Müslümansın” dediği için hapse atılan biriyle tanıştığını anlattı.

Nur, adamın yakalanmasına ve ardından tutuklanmasına sebep olan olayın bölge yetkililerine rapor edildiğini, ancak tutanağın kim tarafından hazırlandığının belli olmadığını söyledi.

The New York Times’ın bildirdiğine göre, Çin hükümeti köylülerden akrabalarını, arkadaşlarını ve komşularını soruşturmalarını istiyor ve köylülerin, hükümete onlar hakkında bilgilendirme yapması için baskılarda bulunuyor.

5- MEVLÜT OKUTMAK

Sincan’ın güneyinde yaşayan Hoshur ismindeki Uygurlu bir adamın İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne anlattığına göre, annesi ve diğer yaşlı kadınlar beş yıl önce mevlüt okumasına katılmaktan gözaltına alınmış.

Hoshur, “Annem Mart 2018’de tutuklandı. Ailemden aldığım bilgiye göre, annem bir cezaevinde ve komşumuzda yapılan dini anma törenine (mevlüt) katılmak ile suçlanmış” dedi. 2013’te gerçekleşen mevlüt programının ölen komşuları için yapılmış olduğunu belirten Hoshur, “60 yaşlarındaki yaklaşık 20 kadın yetkililer tarafından tutuklandı” diye ekledi.

6- İSLAMİ ÖĞRETİLERİ DİJİTAL ORTAMDA PAYLAŞMAK

Alim takma adıyla bilinen eski bir mahkum, 60 yaşındaki bir adamın ve onun kızının İslami öğretileri diğer insanlarla paylaştıkları için nasıl hapse çarptırıldıklarını anlattı.

HRW’ye konuşan mahkum, 60 yaşındaki adamın kızına sesli tebliğ yolladığını, ardından kızının da o gönderiyi başka bir arkadaşına ilettiğini söyledi.

Alim, “60 yaşındaki adam 6 yıl, kızı da 3 yıllık cezaya çarptırıldı” dedi.

7- BİLGİSAYARDA İSLAMLA İLGİLİ VEYA UYGUR DİLİNDE DOSYALAR BULUNDURMAK

Alim HRW’ye, ayrıca, “8 yıla mahkum edilmiş bir adam vardı. Anlattığına göre, Uygur dilinde e-kitapları olduğunu tespit eden polis bunları birer dini materyal olarak kabul etmiş.”
Ayrıca ‘The Associated Press’in bildirdiği bir habere göre Çin hükümeti, ülkede herkesin ateist Komünist Partiye sadık kalmasını sağlamak amacıyla İncilleri yakıyor ve kiliseleri kapatıyor.

8- BÖLGEDEN UZAKLAŞMAK

Medina takma adıyla bilinen 42 yaşındaki bir Uygur kadını HRW’ye, kocasının yurt dışına seyahat etmesi üzerine siyasal eğitim kampına gönderildiğini anlattı. Kadın kocasının hangi ülkeye gittiğini belirtmedi.
Mayıs ayında HRW’ye konuşan kadın, “Eşim yanlış bir şey yapmış olup da ceza alsaydı bunu anlayışla karşılardım, ancak o hiçbir şey yapmadı” dedi.

Medina, ayrıca, “Kocamın kuzeninin kardeşi de Malezya’ya turist olarak gittiği için gözaltına alındı. Sırf oraya gittiği için” diye ekledi.

Bazı Uygurlular da, seyahat için, resmi onay almak zorunda olduklarını söylediler.
Sincan bölgesinden ayrılabilmek için muhtarlığa gitmeleri gerektiğini belirten Omerjan takma isimli Uygurlu bir genç ise “Herhangi bir dini etkinliğe katılmayacağımıza dair çeşitli belgeleri imzalamak için muhtarlığa gitmemiz gerekti ve daha sonra ülkeden 10 günlüğüne çıkış izni aldık” dedi.
Çin hükümeti aynı zamanda, Hacca giden Çinli Müslümanların boynuna GPS takip sistemi yerleştiriyor. Çin’deki İslam Derneği ise bu takip cihazlarının hac yolcuları güvenliği için gerekli olduğunu savunuyor.

9- DİĞER ÜLKELERDEKİ İNSANLARLA TANIŞMAK

Yine Nur ismiyle tanınan mahkum bir adam HRW’ye “Avustralya’ya, Türkiye’ye ya da Çin’in dışındaki yerlere giden ve (bu yüzden mahkum olan) insanlarla tanıştım. (Onların) yurt dışında yakın akrabaları bile yok. Gözaltına alınmak için yurt dışında giden arkadaş ya da komşularının olması yeterli” dedi.

10- ÜLKE DIŞINDAKİ İNSANLARLA WHATSAPP İLETİŞİMİ

Geçen yıl Sincan’dan ayrılan Omerjan isimli genç, babasına Whatsapp yoluyla selam yolladığı için babasının sorgulandığını söyledi.

HRW’ye konuşan Omerjan, “Babamın telefonuna, o yanımdayken (farklı bir ülkedeyken), WhatsApp yüklemiştim. Daha sonra babam, (Sincan’a döndüğünde), WhatsApp’i oradayken kullanabilir mi diye denemek istedim. Bu yüzden ona bir mesaj yolladım. Babam mesajımı aldıktan sonra (yetkililer tarafından) götürülmüştü” dedi.

“Bir şey bile söylemedim, yalnızca selam gönderdim” diyen Omerjan, babasının bir günlüğüne götürüldüğünü ve ona Whatsapp hakkında her türlü sorunun sorulduğunu anlattı.
Sadece yabancı bir mesajlaşma servisi olan Whatsapp’i kullanmak bile (Çin hükümeti tarafından) suç olarak algılanmakta.

Eşinin yurt dışına çıkması üzerine gözaltına alındığını söyleyen Medina ise, yetkililerin “eşinin telefonunda Whatsapp bulunduğunu ve onun yabancı bir ülkedeki biriyle Whatsapp üzerinden konuşmakla suçladıklarını” söyledi.

Çin’de en çok kullanılan mesajlaşma programı WeChat. Çinli yetkililer, bu uygulama üzerinden gönderilen özel mesajları izin almadan takip edebiliyorlar.

11- GÖÇ ETME PLANLARI YAPMAK

Eşi ve üç çocuğu siyasal kamplara gönderilen bir kadın, yetkililerin, eşinin telefon mesajlarını kontrol ettiğini ve ülkeden ayrılma planları yapma ihtimaline karşı tutukladıklarını söyledi.

Enlik takma ismini kullanan kadın HRW’ye, “Polis geldi ve kocamın telefonunu inceledi. Daha sonra mesajlarda yabancı bir ülkeye göç etme olasılığının tartışılmış olduğunu gördüler” dedi. Polislerin, neden başka bir ülkeye göç etme hakkında konuşuyorsunuz diye sorduğunu belirten kadın, “Eşim bir suçlu değil ama nasıl oluyor da sırf yabancı bir ülke hakkında konuştuğu için tutuklanıyor?” dedi.

18-09/24/in-dogu-turkistan-10.jpg
Çin’in, Doğu Türkistanlılara yasak olan ‘hassas ülkeler’ haritası.

12- HASSAS ÜLKELERDEN BİRİNİ ZİYARET ETMEK

Sincan bölgesindeki insanlarla dini bağı olan 26 ülke, Çin’in ‘hassas ülkeler’ listesinde yer alıyor. Listedeki bazı ülkelerin nüfusunun çoğunluğu Müslümanlardan oluşuyor, bazılarının da büyük bir Müslüman nüfusu var.

Listedeki ülkeler: Afganistan, Cezayir, Azerbaycan, Mısır, Endonezya, İran, Irak, Kazakistan, Kenya, Kırgızistan, Libya, Malezya, Nijerya, Pakistan, Rusya, Suudi Arabistan, Somali, Güney Sudan, Suriye, Tacikistan, Tayland, Türkiye, Türkmenistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Özbekistan ve Yemen.

13- TUTUKLULUK ESNASINDA İNTİHAR GİRİŞİMİNDE BULUNMAK

Ehmet ismiyle tanınan eski bir tutuklu, gözaltına alınırken kendisini öldürmeye çalıştığını ve bu yüzden fazladan 7 yıl hapis cezasına çarptırıldığını söyledi.

HRW’ye konuşan Ehmet, “Kafamı duvara vurdum; güçsüz, çaresiz ve öfkeliydim. Bilincimi kaybetmiştim ve uyandığımda bir doktorun odasındaydım. Daha sonra beni hastaneye götürdüler” dedi.

“… başımın ciddi şekilde yaralandığını söylediler. Gardiyan bana şöyle dedi: ‘İntihar girişiminde bulunduğun için yedi yıl daha hapis cezasına çarptırıldın.”

KARAR

25.09.2018

Devami

İnsan Hakları İzleme Örgütü: Çin Uygur Türklerine insan hakları ihlalleri işliyor

İnsan Hakları İzleme Örgütü, Çin’in ülkenin kuzeybatısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Müslüman Uygur Türklerine sistematik insan hakları ihlallerinde bulunduğunu bildirdi.

New York merkezli İnsan Hakları İzleme örgütü daha önce Sincan’da yaşamış ve oradan ayrılmış kişiler, gözaltına alınanlar ve onların yakınları ile yaptıkları mülakatlar sonucu hazırladığı 117 sayfalık raporu, Çin hükümetinin, Müslüman Uygur Türklerine karşı toplu keyfi gözaltı, işkence ve kötü muamelesini ortaya koydu.

Hakaret ve kısıtlamalara maruz kalıyorlar

Raporda, “Bölgede yaşayan 13 milyon Müslüman Uygur Türkü siyasi telkine, kolektif cezalandırmaya, hareket, iletişim ve dini kısıtlamalara maruz kalıyor.” ifadesi yer aldı.

HRW Çin Direktörü Sophie Richardson, ”Çin hükümeti, Sincan’da onlarca yıldır görülmemiş bir boyutta insan hakları ihlalleri işliyor.” değerlendirmesinde bulundu.

İhlallere son verilmesi çağrısı

Richardson, Sincan’da Müslüman Uygur Türklerine yönelik baskının Birleşmiş Milletler (BM) ve ilgili devletler için önemli bir sınav olduğunu belirterek, bu ihlallere son verilmesi için Çin’e yaptırım uygulanması çağrısı yaptı.

Çin hükümetinin Uygur Türklerine karşı baskısının 2016 yılından beri ”dramatik şekilde” arttığına dikkat çekilen raporda, Çinli yetkililerin keyfi toplu gözaltıları artırdığı ifade edildi.

Yabancı ülkelerle bağlantılı olduğu ve WhatsApp gibi yabancı iletişim araçlarını kullandıkları gerekçesiyle siyasi eğitim kamplarında tutulduğu tahmin edilen bir milyon Uygur Türkü’nün Mandarin Çincesi öğrenmeye ve Çin Komünist Partisinin propaganda şarkılarını söylemeye zorlandığı ve öğrenemeyenlerin cezalandırıldığı kaydedilen raporda, kamplardaki Uygur Türklerine adil yargılanma hakkı tanınmadığı ve aile ve avukatlarına erişimlerinin olmadığı belirtildi.

Dini uygulamaların emsalsiz şekilde kontrol altında tutulduğu ve yetkililerin bölgede İslam dinini yasakladığına işaret edilen raporda, halkın devamlı gözetim altında tutulduğu ve birbirlerini ”ispiyonlamaya” teşvik edildiği aktarıldı.

Uygur Türklerine yönelik başlatılan kampanyanın aileleri de birbirinden ayırdığına değinilen raporda, sınırdaki sıkı pasaport kontrolleri nedeniyle çocukların ailelerinden ayrı kaldığı ve Çin hükümetinin Türk Müslümanların yurt dışındaki tanıdıkları ile iletişim kurmasını engellediği ifade edildi.

Çin suçlamaları reddediyor

Çin ise suçlamaları kabul etmiyor. Çin Dışişleri Bakanlığı, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki insan hakları ihlalleri gerekçesiyle ABD’li yetkililerin Çin’e yönelik yaptırım talep etmelerine tepki göstermişti.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hua Çunying, ABD’li yetkililerin Pekin yönetimine Sincan’da insan hakları ihlalleri yaptığı gerekçesiyle yaptırım talep etmelerine ilişkin, Çin’in insan hakları kayıtlarının ABD’den daha iyi durumda olduğunu savunarak, Çin’deki etnik azınlıkların dini özgürlüklerinin kanunlarla korunduğunu savunmuştu.

Dünya Bültenı

11.09.2018

Devami

AB’den Çin’e Uygur tepkisi

AB – Çin İnsan Hakları Diyaloğu toplantısında, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki “siyasi eğitim merkezleri”nin endişe kaynağı olduğu ortaya konuldu.

23.07.2018

Çin ile 36’ncısı yapılan İnsan Hakları Diyaloğu toplantısında Sincan Uygur Özerk Bölgesi‘ndeki “siyasi eğitim merkezleri”nin endişe kaynağı olduğunu vurguladı.

AB – Çin İnsan Hakları Diyaloğu’nun 36. turu Pekin’de yapıldı.

Toplantıya ilişkin AB’nin resmi internet sitesinden yapılan açıklamaya göre, iki günlük programda, Çin’deki insan hakları, iş hayatı, engelli ve kadın haklarına ilişkin konular tartışılırken, AB’deki son gelişmelere ilişkin değişimler, özellikle göçmenlerin ve sığınmacıların haklarının korunmasında göç konularına ve temel hakların korunmasına odaklanıldı.

AB heyeti, insan hakları savunucuları, dini inançları nedeniyle zulüm gören kişiler ve ifade özgürlüğü veya temel insan haklarına aykırı şekilde hapsedilen Tibetliler ve Uygurluların serbest bırakılmasını istedi.

Heyet, Çin’in ekonomik ve sosyal haklar konusundaki ilerlemesini tam olarak tanırken, insan haklarının evrenselliğe, bölünmezliğine, insan haklarına bağlılık, siyasi ve sivil haklara eşit ağırlık verme ihtiyacına dikkati çekti. Heyet, Çin’in Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ni imzalamasının üzerinden yirmi yıl geçmesine rağmen hala onaylamadığını hatırlattı.

AB heyeti ayrıca, gözaltına alınan kişilerin seçtikleri bir avukat tarafından temsil edilmelerine izin verilmesi, aile üyeleriyle görüşmesi, gerektiğinde uygun tıbbi yardıma ulaşması, işkence ve kötü muameleye ilişkin iddiaların derhal soruşturulmasına izin verilmesi beklentisini de dile getirdi.

Çin’deki bireysel ve siyasi hakların kötüleşen durumunu ve bunun yanı sıra insan hakları savunucularının önemli bir kısmının tutukluluk ve mahkumiyetini vurgulayan AB heyeti, bu çerçevede, bireysel davaları gündeme getirdi. Heyet, isimlerine tek tek yer verdiği insan hakları savunucuları, dini inançları nedeniyle zulüm gören kişiler ve ifade özgürlüğü veya temel insan haklarına aykırı şekilde hapsedilen Tibetli aktivistlerve Uygurların serbest bırakılmasını istedi.

Çin makamları da yoksulluğun azaltılması, istihdam yaratılması ve sosyal güvenlik ağına yapılan reformlar gibi bir dizi alanda olumlu sonuçlar ortaya koydu.

“Siyasi eğitim merkezleri endişe kaynağı”

Toplantıda din ve inanç özgürlüğünün teşvik edilmesi ve özellikle Tibetliler ve Uygurlar olmak üzere azınlıklara mensup kişilerin hakları da ele alındı. Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki “siyasi eğitim merkezleri” adlı sistemin endişe kaynağı olduğu vurgulandı.

Programda masaya yatırılan diğer konular arasında, ölüm cezası ve keyfi gözaltı, ifade ve dernek kurma özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar ve Çin’in Yabancı Sivil Toplum Örgütü Faaliyet Yönetimi Yasası’nın uygulanmasını da içeren cezai yargı sistemindeki sistematik problemler yer aldı.

Muhabir: Meltem Bulur

Anadolu Ajansı


Devami

Kırım Tatarlarına bayram yasağı

19.07.2015

Kırım’ın Bahçesaray şehrinde toplu bayram kutlamalarına yasak geldi

Bahçesaray’da Kırım Tatarlarının toplu olarak yaşadığı Hançayır semtinde Ramazan Bayramı kutlama etkinliğinin düzenlenmesi yasaklandı.

Yerel sakinler, kutlamalara çok sayıda insanın katılması sebebiyle Rus polisinin etkinliği yasakladığını bildirdi. Kolluk kuvvetleri, Bahçesaray’ın köy ve kasabalarında ancak az sayıda kişinin toplanması halinde Ramazan Bayramını kutlamaya izin verdi.

Hançayır semtinde bulunan caminin yanında çok yıldan beri Ramazan ve Kurban Bayramı kutlamarı düzenleniyordu. Kutlamalar, Kırım Tatar Milli Meclisi ve yerel halk tarafından organize ediliyordu.

Polisin uyguladığı yasaktan sonra bazı Kırım Tatarları, kendi evlerinin bahçelerinde kutlama etkinlikleri düzenledi.

Dünya Bülteni

Devami

Afganistan Başkanı Taliban’a teşekkür etti

18.07.2015

Afganistan Devlet Başkanı Gani, Taliban Lideri Mullah Mohammad Ömer’e, barış görüşmelerini çözüm olarak gösterdiği için teşekkür etti

Afganistan’ın Devlet Başkanı Mohammad Eşref Gani, bayram namazı sonrası yaptığı açıklamada, “Ben, Taliban Lideri Molla Muhammad Ömer’e, barış görüşmelerini çözüm olarak gösterdiği için teşekkür ediyorum” dedi.

Kendisinin bayram mesajının, “Şiddette son verme ve barış” olduğunu vurgulayan Gani, Afgan halkının da barışı istediğini, eski Devlet Başkanı Hamid Karzai’nin barışın sağlanması için başlattığı sürecin başarılı olacağını söyledi.

Devlet Başkanı Gani, “Taliban konusu, ülkedeki diğer terör örgütlerine göre farklı, çünkü Taliban hükümete katılmayı, hükümet ile Taliban arasında bulunan sorunların konuşularak çözülmesini istiyorlar. Bölge ve diğer ülkelerden Afganistan’a gelen teröristlerin konusu Afgan güçleri tarafından savaş ile çözülecek, güvenlik güçlerimiz onlara gerekli cevabı verecek” diye konuştu.

Afganistan’da, Taliban’ın yanı sıra IŞİD terör örgütü da aktif ve ülkenin değişik bölgelerinde Afgan güvenlik güçleri ve Taliban ile çatışıyor. Afgan yetkilileri, IŞİD’in ülke için yeni ve ciddi bir tehdit olduğunu söylüyor.

Hükümete karşı silahlı mücadelede bulunan bir diğer örgüt de Hizbi İslami Partisi. Eski cihadi liderlerden olan Gülbeddin Hikmetyar tarafından yönetilen Hizbi İslami, ülkedeki NATO güçlerinin tamamen çekilmesine kadar, çatışacaklarını belirtiyor.

Afganistan Taliban’ı Lideri Mullah Mohammed Ömer, iki gün önce yaptığı yazılı açıklamada Afgan hükümeti ile barış görüşmelerinin meşru olduğunu söylemişti.

Ramazan Bayramı kutlaması nedeniyle açıklama yapan Molla Ömer, Afganistan’daki yabancılar işgalinin sona ermesi için güvenebilir barış görüşmelerini desteklediğini belirterek, “İşgale son vermek için, karşı taraflar ile görüşmenin şeriat açısından bir engeli yok” ifadesini kullanmıştı.

Molla Ömer, Silahlı mücadelenin yanı sıra, siyasi faaliyetler ve barış yolundan hedefe ulaşmanın meşru olduğunu açıklayarak, Taliban’ın, siyasi faaliyetleri, Afgan siyasetçiler ve yabancı ülkelerle görüşmeleri, ülkedeki işgale son vermek için yaptığını öne sürmuştü.

Taliban temsilcileri yaklaşık 10 gün önce, geçen 14 yılda ilk kez resmi olarak Afgan hükümetini temsil eden bir heyet ile Pakistan’ın Muri kentinde görüşmüştü. Görüşmede, iki taraf barış görüşmelerinin devamı üzerinde anlaşmıştı.

Dört dilde yayımlanan Molla Ömer’in bayram mesajı, geçen açıklamalara göre daha yumuşak bir şekilde yazılmış olsa da yine de üyelerini savaşa teşvik etmişti.

Molla Muhammed Ömer, Taliban’ın tekrar iktidarı ele alması durumunda her şeyin altüst olmayacağını, geçen yıllarda değişik alanlarda özelikle altı yapı ve özel sektör alanlarında meydana gelen meşru gelişmelerin korunacağını bildirmişti.

Dünya Bülteni

 

Devami