Özbekistan’da işkencede ölüm olayları artıyor -4

 

Sonuç

İşkence hiç bir zaman ve hiç bir yerde kabul edilemez, normalleştirilemez bir insanlık suçudur.

Güvenlik teşkilatlarının geçmiş dönemlerde, “zorunlu bir yöntem” olarak gördükleri işkence, suçlunun itirafta bulunmasını kolaylaştırabilir. Ama gerçekliğin üzerini ebedî olarak örter.

İşkence ve kötü yönetimle mücadele etmek, bir ülkeyi karalamak değil, belki en büyük iyiliktir.

Özbekistan’da işkence ve ölüm olaylarını ele aldığımız yazı dizisinde örnek olaylara, medyada bunlara gösterilen tepkilere, resmi yetkililerin açıklamalarına ve devletin ‘işkenceyle mücadelesi’ konularına yer verdik. 2016 öncesine (Kerimov dönemine) göre olaylarda bir miktar azalma olduğunu söylemekle birlikte, işkence olgusunun günümüzde de hız kesmeden devam ettiği görülmekte. Yetkililer “bununla dünyanın her yerinde karşılaşılabileceğini” söylemekle, işkencenin normalleşmesini ve kabullenilmesi gerektiğini kasdetmiyor umarız. Evet, kendine “medeni” diyen ülkelerde de korkunç işkence vak’aları oluyor. ABD’nin Guantanamo’da ve ülke içinde müslümanlara reva gördüğü işkenceler, Ömer Abdurrahman‘a  veya şu anda Afiye  Sıddıki‘ye yapılanlar asla affedilmeyecek zulümler. Almanya ve İtalya’nın bazı komünist militanları cezaevinde infaz ederek örgütlerini nasıl yok ettiği unutulmamalı. İşkence hiç bir zaman ve hiç bir yerde kabul edilemez, normalleştirilemez bir insanlık suçudur.

Güvenlik teşkilatlarının geçmiş dönemlerde, suçla ve suçlularla mücadelede “zorunlu bir yöntem” olarak gördükleri işkence, belki suçlunun itirafta bulunmasını kolaylaştırabilir. Ama iyi bilinmeli ki gerçekliğin üzerini ebedî olarak örter. Suçun kim tarafından işlendiğini veya bir suçun var olup olmadığını hiç bir zaman öğrenemeyiz. Nitekim, burada yer verdiğimiz, sadece son 1 yılda meydana çıkmış 10’dan fazla işkencede ölüm olayında, şüphelilerin hemen hepsi uyuşturucu, hırsızlık gibi olaylarla suçlanmış. Bazı sosyal medya aktivistleri, bloggerlar da dolandırıcılık, gasp gibi adi suçlardan yargılanmış, bazıları bunlardan hüküm giymiş. İşkence ve zorbalığın olmadığı adil bir yargılama yapılabilseydi bunlara inanabilirdik. Şimdi ise kolluk kuvvetleri tarafından bu kişilere muhtelif sebeplerle iftira atılmış olma ihtimali ile, ifadelerin zorla alındığı, delillerin uydurulduğu iddiaları hep devam edecek, yapılan yargılamaya ve sonuçlarına kimse inanmayacaktır. Adalete inancın olmadığı bir ülkede, hiç bir politika, hiç bir uygulama toplum tarafından benimsenemez. Toplumsal barış ve gelişme sağlanamaz.

Özbekistan’da işkence vak’alarının durdurulamamasında, sorumlulara verilen cezaların caydırıcı olmaması önemli bir etken. Bir çok olayda işkenceciler suçsuz bulunarak serbest bırakılırken, verilen cezalarda da da kısa süreli hapis ve işten çıkartmakla yetinildiği görülmekte. Bu örnekler, yönetimin işkenceyle mücadelede samimi olmadığını düşündürüyor.

İşkence ve kötü yönetimle mücadele etmek, bir ülkeyi karalamak değil, belki yapılacak en büyük iyiliktir. Özbekistan halkı, Türkistan tarihindeki itibarlı yeri, istiklal ve azadlık mücadelesindeki fedakarlıkları ile, bugün temiz bir toplum olmayı adil bir şekilde yönetilmeyi fazlasıyla hak ediyor.

Burhan Kavuncu (Türkistander Başkanı) 

  ….

Nukus olaylarında hukuka aykırı eylemde bulunan İçişleri Bakanlığı görevlileri cezalandırıldı

2022 yılı 1-2 Temmuz’da Karakalpakistan Özerk Cumhuriyeti’nde gösterilerin kanlı bir şekilde bastırıldığı olaylarda 18 kişi ölmüş, 200’den fazla kişi yaralanmıştı 

5 ağustos 2023 tarihli Kun.uz haberi

   Qaraqalpakistan nümayişleri

Üç görevliye İçişleri organlarında çalışma hakkından mahrum bırakma ve hapis cezası verildi.

Karakalpakistan Özerk Cumhuriyeti’nde 2022 yılının Temmuz ayında meydana gelen toplumsal karışıklıkların bastırılmasında  yasa dışı eylemlerde bulunan Özbekistan Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı’nda çalışan görevlilere cezai sorumluluk öngörüldü. Bu konuda Yüksek Mahkeme açıklama yaptı:

Kogon Şehir Ceza Mahkemesi’nin 4 Ağustos  2023 tarihli kararıyla 1996 doğumlu T. A. ve 1985 doğumlu X. S. Ceza Kanununun 235. maddesi (işkence yapmak ve diğer zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele ve ceza biçimlerinin kullanmak), 3. fıkrada belirtilen suçu işlemekten suçlu bulunarak, her birini 2 yıl müddetle İçişleri organlarında çalışma hakkından mahrumiyetle bırakma ve 7 yıl azadlıktan mahrum bırakılma cezası verilmiştir.

Ayrıca, 1979 doğumlu J. M., Ceza Kanunu’nun 117. madde (tehlikeye sokma) 2. kısmı ve 238. madde (yalancı şahitlik) 1. kısımda belirlenen suçları işlemekten suçlu bulunarak, 1 yıl müddetle İçişleri organlarında çalışma hakkından mahrumiyetle 3 yıl azadlıktan mahrum bırakılma cezası verildi.

İlk derece mahkemesinin bu kararından razı olmayan tarafların, kanunla belirlenen usule uygun olarak Buhara Bölge Mahkemesine temyiz etme hakkına sahip olduğu kaydedildi.

2022 yılının 1-2 Temmuz günleri Karakalpakistan Özerk Cumhuriyeti’nin merkezi Nukus’ta karışıklıklar meydana gelmişti. Milli Gvardiya (Milli muhafız birliği)  görevlileri ile çatışmalarda 200’den fazla kişi yaralanmış, 18 kişi ölmüştü.

Kun.uz haberlerine göre Yüksek Mahkeme 5.06.2023‘te 14 kişinin cezasını hafifleştirilerek tutuklu bulunan 8’ini ve 12 Haziran 2023‘te de 21 kişini cezasını hafifleştirip 5’ini serbest bırakmıştı. Yani toplam 35 kişinin cezaları indirildi ve tutuklu bulunan 13 kişi serbest bırakıldı. Nukus’taki gösterileri organize ettiği iddia edilen Devletmurat Tajimuratov’un itirazları ise kabul edilmedi ve mahkeme kararının ilgili kısmı değiştirilmedi.

   ….

Blog yazarı Nefaset Allahşükürova 3 yıl hapis cezasına çarptırıldı

(Gazeta.uz haberi)

Nafosat Ollashukurova.  Özbekistanlı blogger Şebnem (Nafosat) Ollashukurova

6 Eylül 2023
Mahkeme, blog yazarı Şebnem (Nafosat) Ollashukurova’yı iftira ve hakaretle ilgili kanun maddelerine göre 3 yıl hapis cezasına çarptırdı. Harezm bölgesinden ayrılması, iletişim araçlarını ve interneti kullanması yasaklandı.

Özbekistan Yüksek Mahkemesi basın servisinin “Gazeta.uz”a verdiği bilgiye göre, Harezm vilayeti Xonka ilçesi Ceza Mahkemesi, 25 Ağustos’ta yapılan duruşmada blog yazarı Şebnam (Nafosat) Ollashukurova’yı  üç yıl azadlığını sınırlama cezasına çarptırdı.

2019 sonbaharında Ollashukurova, gazeteci Mahmud Rajapov ve akrabalarının Harezm’den Taşkent’e yürüme kampanyasını takip ettiği için tutuklanmıştı. Daha sonra İdari Sorumluluk Kanunu’nun çeşitli maddeleri gereği 10 gün gözaltında tutuldu. İdari gözaltı sırasında açlık grevine başlamasının ardından Harezm vilayeti akıl ve sinir hastalıkları dispanserine yatırıldı.

Aynı yılın Aralık ayı sonunda serbest bırakıldı. Kendini güvende hissetmediğini söyleyerek ülkeyi terk etti. Ollaşukurova’nın Facebook sayfasında yer alan bilgiye göre bir süre Türkiye’de yaşadı.

Mahkeme kararında da belirtildiği gibi bu yıl 14 Mart’ta Harezm vilayeti Boğat ilçesinde tutuklandı ve 16 Mart’tan bu yana ev hapsinde tutuluyor.

Ocak ayında aktivist, “Şabnam TV” adlı YouTube kanalında, Jizzakh vilayetinde 6 yaşındaki bir kız çocuğuna üvey babası tarafından cinsel, fiziksel ve zihinsel şiddet uygulanma olasılığına ilişkin bir video yayınladı ve kolluk kuvvetlerine olayı soruşturma çağrısında bulundu. Adli tıp incelemesi sonucuna göre kızın vücudunda herhangi bir darp izine rastlanmadı. Mahkeme kararında göre kızın ebeveynleri, Ollashukurova’nın ailenin itibarını zedelediğini belirtti.

Sanık suçunu kısmen kabul ederek, kızın anne ve babasının ev sahibi olan arkadaşından bilgi aldığını belirtti. Yayınladığı videoda anne ve babasının isim ve adreslerini belirtmediğini ve onları itibarsızlaştırmaya çalışmadığını ancak yetkililerden araştırma yapılmasını istediğini söyledi.

Nisan ayındaki başka bir videoda Nafosat Ollashukurova, Devlet Güvenlik Servisi’nin “gizli grubunu” blog yazarı Asal Khojayeva’yı (Asalhoney) öldürmekle suçladı. Haklarında ceza davası açılması halinde delil sunacağını söyledi. Mahkeme kararına göre, katilin başka bir şahıs olduğu tespit edildiğinden, kolluk kuvvetlerine yönelik bu bunlar “asılsız ve iftira niteliğinde” ifadelerdir.

Blog yazarı, Harezm vilayetinin Boğat ilçesinin içişleri departmanının kıdemli müfettişi V. B.’yi kasden adam öldürmekle suçladı. 11 Mart’ta, ona karşı iftira sebepli cezai soruşturmasını devam ettirmesi ve ev hapsinin süresinin uzatılması yönünde celp getirdiğinde onunla tartışmıştı. Mahkeme kararına göre Ollashukurova, görevliye hayasızca sözlerle hakaret etti ve iftira attı. Sanık, hamileliğin yol açtığı ruhi durum sebebiyle kendisine hakaret ettiğini söyledi.

Yargıç S. Hamrokulov, blogcuyu Ceza Kanunu’nun iftira ve hakaret hakkındaki iki maddesi uyarınca suçlu buldu ve 3 yıl müddetle azadlığı sınırlama cezasına çarptırdı. Buna göre saat 21:00’den 09:00’a kadar ikamet ettiği yerden (evden) ayrılması, halka açık ve diğer etkinliklere katılması, internet dahil iletişim araçlarını kullanması ve Harezm bölgesini terk etmesi yasaktır. Boğat ilçesi IIB denetimli serbestlik ekibinin izni olmada ikamet ve iş yerini değiştiremez.
Nafosat Ollashukurova’nın mahkeme kararına itiraz ettiği bildirildi

  ….

“Ölmemiş olmam bir mucize”

Tutuklu blog yazarı Abduqadir Mo’minov’un işkence gördüğü iddia edildi

(16 Ağustos 2023 –Ozodlik.org haberi)

                                                                                       İnsan hakları aktivistleri ve ağ kullanıcıları, Mominov’un tutuklanmasını Cumhurbaşkanı Mirziyoyev’in damatlarının işiyle ilişkilendiriyor.

Bu yıl 4 Ağustos’ta Özbekistan Ceza Kanunu’nun bir dizi maddesinden suçlu bulunarak 7 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan ünlü blog yazarı Abduqodir Mo’minov, soruşturma sırasında acımasızca işkenceye maruz kaldığını iddia etti. .

Mahkumun annesi Sabohat Abdullaeva Azodlik’e anlattı.

15 Ağustos’ta Taşkent şehrindeki 1 Nolu Soruşturma Gözaltı Merkezi’nde (Taşturma) oğlunu ziyaret eden Sabohat Abdullayeva, ilk olarak oğluna sağlık durumunu sordu, o  “Gördüğünüz gibi, ölmedim” diye cevap verdi.

Sabohat Abdullayeva‘ya göre, Abduqodir Mo’minov bu yılın 8 Şubat akşamı resmîlerin söylediği  gibi, usul tertiplerine göre gözaltına alınmadı, belki Taşkent’teki bir metan gazı dolum istasyonunda maske takan kişiler tarafından “elleri ve ayakları bağlanarak zorla bir arabaya bindirildi ve kaçırılarak götürüldü.”

Annesinin Abduqodir Mominov’un sözlerinden aktardığına göre, o, soruşturmanın ilk gününden itibaren Taşkent şehrinin İçişleri Baş Yönetimi IIBB’nin (emniyet Müdürlüğü) 3. katında bulunan 311 numaralı odada bir grup operasyon görevlisi tarafından kendisine işkence yapıldığını iddia ediyor.

“Oğlumu yerde süründürüp sol kaburgasına sürekli tekme attılar. Ayakkabılarının topuklarıyla cinsel organlarını bile tekmelediler. İşkence sonucu defalarca bilincini kaybetti, kendine getirip, yine vahşice işkence yaptılar” diyerek Abduqadir Mominov’un sözlerinden alıntılar yapıyor Sabohat Abdullayeva.

Annesinin Azodlik’e anlattığına göre, Abdukadir Mo’minov kendisine işkence yapan üç sorgu görevlisinin ismini söylemiş. Taşkent İBB’de kendisini sorgulayan O.K., ayrıca İçişleri Bakanlığı’nda çalıştığı söylenen “Aziz” ve “İbrahim” isimli operasyon görevlilerinin fiziki ve manevi baskıları sonucu avukat tutmayı reddetmeye mecbur kaldığını söyledi.

Annesinin söylediğine göre Abdukadir Mo’minov, işkence altında kendisinin yazmadığı ifadeleri imzalamaya zorlandığını iddia etti.

“Her türlü işkenceyi uyguladılar. Ölmemiş olmam bir mucize” diye aktarıyor Sabohat Abdullayeva oğlunun sözlerini.

Onun söylediğine göre Abduqadir Mo’minov soruşturma sırasında her gün 1’inci kattan 3’üncü kata kadar emeklemeye zorlandığını, sol kasığına sert tekme atıldığını, birkaç ay boyunca ayakta durmakta zorluk çektiğini söyledi. Böbreğinde hâlâ ağrı olduğunu, ancak doktorlara görünmesine izin verilmediğinden şikayet etmekte.

“Beni en çok etkileyen şey oğlumun ‘Anne, siz neden karar duruşmasına gelmediniz?’ demesi oldu”. Sabohat Abdullayeva devam ediyor: “Ancak ben mahkeme salonundaydım. Görünmez bir yerdeydim, bir kadın gazeteciye “lütfen yer değiştirelim, oğlumu görmem lazım” diye rica edip en öne oturdum. Oğluma ima-işaretlerle cesaret vermeye çalıştım. “Korkma, güçlü ol, sana yardım edeceğim, her şey yoluna girecek” diyen sözlerimi ima-işaretle anlatmaya çalıştım. Bana başını salladı, iyi olacak der gibi göz kırptı. Dün kendisine “beni görmedin mi?” diye sorduğumda düşünüp kaldı “Anne kanımı kontrol ettirmek lazım” dedi. Yemeğine ilaç katıldığını tahmin ediyor, ben de aynı kaygıyı taşıyorum” diyor Sabohat Abdullayeva.

Özbek yetkililer, Abduqadir Mo’minov’un işkence gördüğü iddialarına henüz yanıt vermedi. Bu yılın 22 Şubat günü Özbekistan Başsavcılığı basın sözcüsü Hayat Şemsutdinov, Mo’minov’un soruşturma sırasında işkence gördüğü yönündeki haberleri yalanlamıştı.

Başsavcılık temsilcisi Abduqadir Mo’minov’un işkence sonucu öldüğü yönündeki haberleri, “Bu haber doğru değil. A. Mominov hayatta ve iyi durumda” diye yalanladı.

Geçtiğimiz 4 Ağustos günü Taşkent Mirabad İlçe Mahkemesi, YouTube’da 247 bin abonesi bulunan “Kozgu” kanalının sahibi Abduqadir Mo’minov’u Özbekistan Ceza Kanunu’nun özel hayatın gizliliğinin ihlali, gasp, dolandırıcılık, ticaret veya hizmet kurallarının ihlali ve rüşvete katılım maddelerine göre 7 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırdı.
Mahkeme, hapis cezası dışında Abduqadir Mo’minov’u 3 yıl boyunca gazetecilik (blogerlik) faaliyeti yapma hakkından da mahrum etti.

Karar uyarınca ayrıca mağdurlar lehine maddi ve manevi tazminatın sanıktan tahsil edilmesi öngörülüyor. Mo’minov vakasında aralarında çok sayıda iş adamının da bulunduğu 14 kişinin mağdur olduğu tespit edildi ve toplam meblağın 903,4 milyon som olduğu tahmin edildi.
Aralık 2022’de Abduqadir Mo’minov, kimliği belirsiz kişilerin kendisine saldırdığını, arabasının camlarını kırdığını ve dövdüğünü söylemişti. Taşkent şehri IIBB, Özbekistan Ceza Kanunu’nun 164. maddesi (“Soygun”) kapsamında ceza davası açtığını ancak bunun sonucu hakkında kamuoyuna bilgi verilmediğini bildirdi.
Mo’minov bu yılın Şubat ayında, Ekim 2021’de gerçekleştiği iddia edilen dolandırıcılık ve gasp şüphesiyle tutuklanmıştı.

  ….

Saidov: “Biz işkenceyle mücadele ediyoruz ama, bilgisiz bir görevli Özbekistan’ı tüm dünyaya rezil ediyor”

Özbekistan’da soruşturma ve ceza kurumlarında yaşanan işkence ve ölüm vakalarına değinen Âli Meclis Yasama Meclisi Başkan Vekili Akmal Saidov, bununla tüm dünyada karşılaşılabildiğini söyledi.

İşkencede ölüm olaylarının durdurulamadığı Özbekistan’da, önemli haber sitelerinden Ku.uz, Akmal Saidov’la bir  söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşiyi Özbek Türkçesinden Türkiye Türkçesine çevirerek yayınlıyoruz.

                                                                                          Özbekistan Âli Meclis Yasama Bölümü Başkan Vekili Akmal Saidov

Uluslararası ortaklık girişimlerinin “Yeni Özbekistan: Kalkınma, Yenilik ve Aydınlanma Haftası” etkinlikleri Taşkent’te devam ediyor. Bugünkü (6 Temmuz) programda Âli Meclis Yasama Meclisi Başkan Vekili Akmal Saidov da bir konuşma yaptı.

Etkinlikte İnsan Hakları Millî Merkezi Başkanı da Kun.uz muhabirinin Özbekistan’daki soruşturma ve ceza infaz kurumlarında meydana gelen işkence ve ölüm vakalarının neden azalmadığına ilişkin sorusuna da cevap verdi.

“Ortaya çıkan her olaydan haberim var. Biz zaten neyle meşgul olduğumuzu, ne yapacağımız hakkında daha önce de yazılı rapor sunduk. Genel olarak, işkence sorunu küresel bir sorundur. Dünyada hiç bir devlet yok ki, ceza infaz müesseselerinde işkence yaşanmasın. Her yerde karşılaşılır. Çünkü ben geçen yıl işkence konusunda BM’de Özbekistan’ın beşinci raporunu hazırladım.

Elbette 2015-16 öncesi dönemde de ben Özbekistan’da işkence konusuyla meşgul olmuştum. Siz şimdi sadece Böke ve Andijan’ı hatırladınız. Ben ise Andican’daki geçen yılki veya daha önce Kaşkadarya’daki durumları anlatacağım.

En dehşete düşüreni ise, Andican’daki olaylarda İçişlerindeki 3 görevlinin henüz 24 yaşında olmasıydı. İçişleri Akademisi’nden mezun olduktan sonra ikinci yıldır çalışmaktalar. Bunlar neden böyle bir şey yaptılar sorusu ortaya çıkıyor. Bu korkunç.

Sorduğunuz soruya %100 katılıyorum.
Burada sorunun içişleri sisteminde mi yoksa bireylerde mi olduğu, her durumda büyük bir sorun. Ama biz bunları mümkün olduğu kadar azaltmaya çalışıyoruz. Mesela Ceza Kanunu’nun 235’inci maddesini İşkenceye Karşı Sözleşme’nin birinci maddesine uyarladık. Daha önce bu tam olarak yansıtmıyordu. Bunu uluslararası uzmanlarla birlikte yaptık.

Kanuni esasını yani sorumluluğu güçlendirdik. Bizde 2016 yılına kadar işkence fiillerine ilişkin cezai sorumluluk yoktu. Ceza Kanunu’na özel bir madde ekledik ki, eğer çalışan bunu biliyorsa kendini sorumlu hisseder.

Ayrıca yöneticileri de işkence fiillerinde sorumlu tuttuk. Elbette işkence varsa bu sizin ve bizim çalışmalarımızdaki eksikliklerin olumsuz bir sonucudur. Bunun önünü almak gerek. Biz ne yaptık? İnsan hakları konusunda altı vilayette emniyet güçlerinden 350 görevliye eğitim verdik.

Bundan başka, ombudsman ve yabancı elçilik temsilcileri cezaevlerini ziyaret etmektedir. Mahpusların durumuyla ilgileniyorlar. Ayrıca mahkumların ombudsmana müracaatlarını iletebilmeleri için ayrı bir kutu oluşturuldu. Hapishanede onu kimse açamaz. Cezaevleri kolonisinin başkanı bile.

Elbette yasalar çıkarıyoruz. Lâkin işkence karşıtı standartları bilmeyen bir kişi, Özbekistan’ı tüm dünyaya rezil edebilir. Evet, daha önce bu vakaları kapatmak mümkündü ama artık sosyal ağlar gelişti ve internet aracılığıyla tüm dünya bunu hızla öğreniyor” dedi Akmal Saidov.

  ….

“Yükseliş Hareketi”, İçişleri Bakanlığı reformuna ilişkin derhal uygulamaya konulması gereken bir plan sundu

(Özbekistan’da devlet STK’sı niteliğindeki oluşumlardan “Yükseliş UmumMillî Hareketi” işkenceyi önlemek için bir program hazırladı. Dünyanın bir çok ülkesinde yürürlükte olan bu plan içeriğinin Özbekistan’da henüz uygulanmaması, durumun ne kadar vahim olduğunu gösteriyor. Qalampir.uz haberini sunuyoruz.)

image

“Yüksaliş” milli hareketi, Özbekistan’da son zamanlarda İç İşleri Bakanlığı sisteminde sıkça rastlanan işkence vakalarına son vermek ve sistemin halkçılığını temin etmek için acilen hayata geçirilmesi gereken 10 maddelik planı ilgililere takdim etti. Yükseliş Hareketi Basın Servisi’nin haberi.

“Yüksaliş” raporunda ilk olarak Özbekistan’da son yıllarda insan hak ve özgürlüklerinin sağlanması açısından yapılan olumlu değişiklikler sıralandı. Ayrıca sahadaki olumlu reformlara rağmen son dönemde yaşanan işkence vakalarının Özbekistan’ın mevcut millî ve uluslararası imajını olumsuz etkilememesi gerektiği vurgulandı.

Bu doğrultuda “Yüksaliş”, kamuoyunu eğilimlerine ve alanın uzman değerlendirmesine dayanarak, işkencenin sona erdirilmesi için acilen gerçekleştirilmesi gereken şu önlemleri teklif etti:

1. Her şeyden önce, son dönem meydana gelen işkence vakaları hakkında İçişleri Bakanlığı yönetimi  ayrıntılı bilgi vermeli ve sistemdeki işkencenin sona erdirilmesine yönelik özel planlarını kamuoyuna sunmalıdır;

2. Bundan böyle, her bir işkence ve diğer insan şeref ve haysiyetini aşağılayan diğer durumlar hakkında İçişleri Bakanlığı yönetimi tarafından, düzenli olarak  ve şahsen kamuoyuna bilgi verilmesi uygulamasına geçilmesi;

3. Suç işlediği şüphesiyle yakalanan kişinin haklarının basit bir dille anlatıldığını belirten bir belge alınması uygulamasının getirilmesi;

4. Suç işlediği şüphesiyle yakalanan kişinin savcıyla görüşme talebinin derhal yerine getirilmesi hakkının yasal olarak güçlendirilmesi;

5. Hapse (cezaevine) alınanların resmi olarak cezaevi olarak tanımlanan yerlerde tutulmasını, onların kaldığı yerler hakkındaki bilgilerin akrabalar, arkadaşlar ve kamu kuruluşları da dahil olmak üzere ilgili taraflara açık olmasını sağlamak amacıyla çevrimiçi bir veri tabanının oluşturulması;

6. Bir kişinin tutuklanmasında “Miranda qaidesi”nin uygulanmasına ilişkin eylemlerin istenen seviyede yerine getirilmemesi halinde sorumluluk öngören bir yasa tasarısının derhal parlamentoya sunulması;

7. Millî önleme mekanizması çerçevesinde, İçişleri kurumlarının geçici tutma merkezleri ve gözaltı yerlerine, kamu temsilcilerinin izleme ziyaretlerini düzenlemek ve bunun daimi olarak uygulanmasına yönelik bir mekanizma geliştirmek;

8. İçişleri organlarında işe alma, görevlilerin işe hazırlanması ve peryodik eğitimi sisteminin gözden geçirilmesi, özellikle ilgili yapılarda çalışanların, cezası infaz edilenlerin haklarını öğrenmesi, görevlilerin psikolojik durumlarını stres testimden geçirme sisteminin ıslah edilmesi;

9. Yakalama ve hapse alma yetkisine sahip olan her devlet makamı bünyesinde halk kengeşlerinin kurulması, Kengeş tarafından ilgili kurumun faaliyeti sırasında insan haklarının sağlanması ve ihlal edilmemesi konusunda düzenli halkla istişare ve izleme mekanizmalarının geliştirilmesi;

10. İşkence, insan şeref ve haysiyetinin aşağılanmasına ilişkin, kamuoyunda yankı uyandıran ceza davaları hakkında açık ve gezici duruşmaların teşkili, kitle iletişim araçları aracılığıyla çevrimiçi yayınlanması faaliyetinin yaygın şekilde uygulanması.

(Siyah vurgular “Yükseliş Hareketi” sitesine ait)

 

 

 

Devami

Özbekistan’da işkencede ölüm olayları artıyor-2

“İşkence ve ölümler semptomdur. Asıl sorun sistemde”

Özbekistan’ın önemli haber sitelerinden kun.uz‘da gazeteci İlyas Seferov, geçtiğimiz Kasım ayında işkence ve ölüm olaylarıyla ilgili bir söyleşi (sohbetleş) gerçekleştirdi. Konuşmacılar, İnsan Hakları “Ezgulik” (İyilik) Derneği Başkanı Abdurrahman Taşanov ile Âli Meclis Yasama Bölümü milletvekili Rasul Kuşerbaev. Röportajın kun.uz’de yayımlanan özetini Özbek Türkçesinden Türkiye Türkçesine tercümesini ederek olduğu gibi veriyoruz. (İnsan Hakları Ezgulik/ İyilik Derneği, Özbekistan’da yarı resmi olarak kurulup faaliyet gösteren bir kuruluş. Herhangi birisinin bir başka dernek kurup faaliyet yapması veya Ezgulik’te aday olup yönetime gelmesi söz konusu olamıyor. Buna rağmen Taşanov’un hak ihlallerine karşı eleştiriler yöneltmesi önemli).

Kun.uz muhabiri, Özbekistan’daki soruşturma ve geçici gözaltı merkezlerinde meydana gelen işkenceler, işkencenin nedenlerinin analizi üzerine bir röportaj gerçekleştirdi. Sohbetdaşlarımız İnsan Hakları “Ezgulik” Derneği Başkanı Abdurahmon Tashanov, Âli Meclis Yasama Meclisi Milletvekili Rasul Kusherbaev’di.

Daha önce Semerkant’ta 15 gün tutuklu bulunan bir gencin cezaevinden sağ çıkmadığını haber almıştık, ancak birkaç gün sonra Fergana vilayetindeki İçişleri kurumlarında 2 vatandaşın daha ölü bulunduğunu haber aldık.

Ancak şu ana kadar bu vakalarla alakalı olarak ne İçişleri Bakanı ne de teşkilatın bölgedeki başkanı ilgili bir açıklama ya da yorum yapmadı. Sanki bu gibi durumlar, insan ölümleri rutindir ve sık sık tekrarlanması gereken hallerdir.

Sorguda, nezarethanede adam ölüyor, yakınları merhumun işkence gördüğünü, vücudundaki yara izlerinin açık seçik görülebildiğini söyleyip şikayetçi oluyor, sosyal medya bunu haber yapıyor, kamuoyu endişelerini dile getiriyor ama hiçbir sorumlu bu feryatlara cevap vermiyor. Tam aksine ölenlerin  hangi hastalıktan öldüğüne dair sadece iki- üç satırlık malumatlar okuyoruz.

 

Kun.uz:

— Önceki iki hafta içinde Özbekistan İçişleri idarelerinin “geçici gözaltı merkezlerinden” üç ceset çıktı. İçişleri Bakanlığı, merhumların ölümlerine çeşitli hastalıkların sebep olduğunu bildirdi, ancak ölenlerin vücutlarındaki izler ve yakınlarının verdiği ifadeler, merhumların hastalıktan değil, ağır işkence ve darbelerin etkisiyle öldüğünü gösteriyor gibi.

Bu üç olay hakkında sizin liderliğini yaptığınız İnsan Hakları “Ezgulik” Cemiyeti tarafından bağımsız araştırmalar yapma imkanı oldu mu?

        Abdurrahman Taşanov:

Ben konu üzerinde biraz daha geniş durmak isterdim. Mesela, işkence nedir ve nasıl meydana gelmektedir? Bizde ne zamandan beri var? Bu konuda uluslararası sözleşmelerde neler söyleniyor, milli kanunlarımız ne diyor?

Özbekistan Cumhuriyeti İdari Sorumluluk ve Ceza Kanunu’nda işkence fiili hakkında ayrı maddeler bulunmaktadır. Bunlar, usul işlemleri sırasında hükümlülere, şüphelilere veya ceza alan kişilere yapılan işkencelerle ilgilidir.

Genel olarak dünyanın her yerinde bir işkence kavramı var. İnsanlık cemiyeti başladığından beri bunu önlemek için çaba sarf edilmiştir.

Özbekistan 1995 yılında “İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Ceza ve Muamelelere Karşı Sözleşme”ye katıldı. Biz bu onaya dayanarak her dört yılda bir BM İşkenceye Karşı Mücadele Komitesi’ne dönemsel raporlar sunuyoruz.

Sorunuzu yanıtlamak gerekirse, henüz bu gibi meselelerde bağımsız soruşturma yapma yetkimiz ve imkânımız mevcut değildir, buna izin de verilmemektedir.

KERİMOV DÖNEMİNDE YÜZLERCE KİŞİ İŞKENCEDE ÖLDÜ

Burada belirtmemiz gereken şu ki, biz otuz yıllık dönemde işkencelere alıştık. Meselâ, bu yıllarda birkaç yüz kişi öldü. Ancak ikinci idari dönemde (Kerimov’un öldüğü 2016 sonrası- çvrn) bu vakalar oldukça azaldı. Bunu da kabul etmemiz lazım.

Meselâ önceki dönemde hükümet işkencelerin varlığını kabul etmiyordu. Varlığını kabul etmedikten sonra onunla mücadele edilemez. Ölen insanlar ise hastalıktan, kalp yetmezliğinden ölmüş olurdu.

Şevket Mirziyaev ise bu işkence olayları meselesinde çok sert konuştu. Bu dönemde çok sayıda savcılar, içişleri memurları, işkenceye karışan başkaca çalışanlar işten çıkarıldı.

İşkence bir semptomdur. Yani görülen durum ateştir, vücuttan çıkan yaradır. Onun asıl sebebi ise bedende, yani sistemdedir. Ve sistem ise kendini zaman zaman bu şekilde ortaya çıkarıyor.

— Geçtiğimiz hafta haberini aldığımız üç ölüm vakasıyla ilgili gerçek soruşturmaların yapılıp, davaların açılacağına  inanıyor musunuz?

  Emniyet kuvvetlerinin eylemlerine bakıldığında buna inanmıyorum. Şimdi sosyal medya aracılığıyla açıklamalar yapıyoruz ve bu açıklamalar en üst kademedeki yöneticilere ulaşırsa ve de onlar güçlü bir talepte bulunursa bu mesele farklı şekilde ele alınacaktır. O zaman bile asıl mesele kişilerle ilgili değil, belki sistemdedir. Bunlar bizim bildiklerimiz. Ama bilmediğimiz daha kaç vaka var.

— Qoqan’daki olayın suçunu orada tutulan iki çocuğa yıkmak istediklerini duyuyoruz. Böyle olması mümkün mü?   

— Evet, bu dünya deneyiminde var olan bir durum. Filmlerde gördüğünüz gibi, birisi suçu üstlenip hapsi boyluyor. Birileri haksızlık kurbanı olacak. Duyduğuma göre, o gün Qoqan’daki rehabilitasyon merkezi müdürünün eniştesi nöbetteymiş. Şimdi ise üst kuruluşlardan görevlilerin orada olduğu, herkesin işten çıkarıldığı söyleniyor.

Ümid ediyoruz ki, bu meselenin aslı ortaya çıkarılır. Bununla ilgili birkaç film yapıldı. İnsanı utandıracak bazı sahneler var. İki gün boyunca cenazeleri sahiplerine bile vermediler. Bu olaylara kamuoyu nasıl kayıtsız kalabilir? Düşünüyorum ki, bu meselelerin sonuna gelinecek. Eğer gelinmezse, utanç verici bir durumda kalırız.

Neden Özbekistan’da işkence olayları durmuyor: Neden bizimkiler şüpheliyi öldürmeden soruşturma yapamıyor, sistemde işe giren kişi şahıs sıfatında insanlığını tamamen kaybediyor mu, sorgucular yeteneksiz mi, baştakiler sisteme hakim olamayıp, dizginleri elinden çıkarıp öylece oturuyor mu?

Sebebi ne? 

Rasul Kuşerbaev:

                                                                                     Rasul Кuşerbaev (milletvekili)

İŞKENCEYE KARŞI MÜCADELE GERÇEKTEN İSTENİYOR MU?

Bir şeyin kabul edilmesi gerekir? Bizdeki güvenlik birimleri sahasının modeli nereden alındı? Bu, Sovyetler Birliği’nden miras kalmıştır ve biz hâlâ bu kalıbın dışına çıkamadık. Sovyetler Birliği döneminde devlet kavramı esastı. Sistem buna göre tasarlanmıştı. Acımasız baskılar kullanılması, aydınların kaybı, quloq kılınışı (Sovyetler Birliği’nde zengin köylüleri ifade etmek için kullanılan, Gulak toplama kamplarıyla özdeşleşen deyim-çvr). Mevcut sistem, işte bu devirden şekillenip geliyor. Biz müstakillik döneminde de aynı şablonu alıp kendi sistemimize uyguladık. Neredeyse hiçbir değişiklik olmadı. Araştırmalar yapılıyor, lakin araştırma sonucunda sistemin itibarının zedelenmesini ve değiştirilmesini, sistemin içinde bulunanlar istemiyor. Bu sebeple mevcut süreçler devam etmektedir. Biz açıklamalarımızda işkenceye karşı mücadele ettiğimizi sık sık tekrarlıyoruz. Peki işkenceyle kim mücadele ediyor, hangi kurum bundan sorumlu olarak belirlendi? Onu kim denetliyor? Bu organizasyonlar konusuna geri döneceğiz. İşkencelere karşı mücadele ile birlikte, bunu denetleyecek özel yetkili bir organ olmazsa netice almak zordur.

Güvenlik sisteminin işkenceye karşı mücadeleyi gerçekten isteyip istemediği sorusundan başlamak gerekiyor. Son zamanlarda meydana gelen olaylara bakınca, istemediği düşüncesi çıkıyor. Yanılmıyorsam 2019 veya 2020 yılındaki Ombudsman raporlarında bir şey dikkatimi çekmişti. Orada söylendiğine göre, 11 ay boyunca 139 mahpustan işkence olayları nedeniyle şikayet geldi ancak hiçbiri de doğrulanmadı. Burada 139 vatandaşa hakaret suçlaması yapılıyor. Sonra ben merak ettim, hakaretten dolayı herhangi bir kişi yargılandı mı diye sordum. Onlar bu konuyla ilgilenmediklerini söylediler. Daha sonra ben merak ederek bu sualin peşine düştüm.

İşkence yapıldığını belgeleyen ilk faktör, işkence kullanıldığını doğrulayan tıbbi muayene  sonucudur. Ancak muayeneyi gerçekleştirecek kuruluş aynı teşkilata bağlı. Neden Sağlık Bakanlığı veya bir başkasına bağlı değil? Buradan, tüm soruların cevabı kendi kendine çıkmaktadır. Hangi idare özünün suçunu açığa çıkaracak bir uygulamayı kabul eder?

Söyleşinin tamamını, youtube üzerinden izleyebilirsiniz.

Devami

Özbekistan’da işkencede ölüm olayları artıyor-1

 

“Gözaltı merkezinden bir şüphelinin daha cesedi çıktı.  İçişleri Bakanlığı işkence yapıldığını yalanladı”

Cumhurbaşkanı İslam Kerimov’un 2016 yılında ölümünün ardından belirgin miktarda azalan işkencede ölüm olaylarının son zamanlarda arttığı bildiriliyor. Bunun sebebi olarak Kerimov dönemi kadrolarının halâ etkin durumda olması gösteriliyor.

2016’dan önceki olaylarda dinî ve siyasi muhaliflere yönelik işkence olayları daha yoğunken, son yıllardaki olaylarda adli suç zanlılarının adları daha çok geçiyor. Yine de bazı sosyal medya ‘blogger’ları, siyasetçi ve din adamları, sakal bırakan ve başörtüsü takan bir çok kişinin yanında Nukus’ta olduğu gibi sosyal taleplerle yapılan gösterilere katılanlara yapılan ağır işkenceler de  gündemde. Bu olayların artarak devam etmesi, halkın tamamının İİB (İçişleri Bakanlığı) ve DXX (Devlet Güvenlik Hizmeti-İstihbarat) gibi teşkilatların tehdidi altında olduğunu gösteriyor.

Bu yazı dizisinde son aylarda meydana gelen olaylardan bazılarına yer vereceğiz. Ayrıca Özbek medyasında yer alan haber ve yorumları, resmi ve sivil kurum temsilcilerinin açıklamalarını ve yasal süreçler hakkında malumat vereceğiz.

Bu tür haberleri vermekle, Özbekistan’ı küçük düşürdüğümüzü savunanlar oluyor. Halbuki ülkeyi asıl küçük düşürenler, kendi insanına bu muameleleri layık gören resmi görevlilerdir. Zulüm ve işkenceler teşhir edilip failleri hesap vermeden bir toplumun arınması mümkün değildir. Özbekistan Âli Meclis Yasama Bölümü Başkan Vekili Akmal Saidov‘un ifade ettiği gibi, bu iğrenç fiili işleyenler Özbekistan’ı dünya karşısında küçük düşürmekte:  “Tabii ki yasa çıkarıyoruz. Ancak işkence karşıtı standartları bilmeyen bir kişi, Özbekistan’ı tüm dünyaya şermende qılabilir. Evet, daha önce bunları kapatmak mümkündü ama artık sosyal ağlar gelişti ve internet sayesinde tüm dünya bunu hızla öğreniyor”.  (Akmal Saidov’la kun.uz’un gerçekleştirdiği sohbeti özet olarak vereceğiz.)

Araştırmalarımızda işkenceye karşı bir çok “önleme çabasının” gerçekleştiğini, çok sayıda işkence olayının resmi olarak soruşturulduğunu, bir çok failin görevden alındığını ve mahkemelerce tutuklanarak hapis cezalarına çarptırıldığını müşahade ettik. Buna rağmen vak’aların devam etmesi, önlemlerin işe yaramadığını düşündürüyor veya işkenceyle mücadeleye mi yoksa mücadele edildiği görüntüsüne mi önem verildiği sorusunu kaçınılmaz kılıyor. Olaylar, soruşturmalar, iddia ve açıklamalarla birlikte bu sorulara da cevap arayacağız.

 

Gözaltı merkezinden bir şüphelinin daha cesedi çıktı.  İçişleri Bakanlığı işkence yapıldığını yalanladı”

21 Ağustos günü azadlik.org sitesinde (1), organize suç örgütü üyesi olduğu iddia edilen Doniyorbek Usmanov‘un 13 Ağustos’ta öldüğü haberi yukarıdaki başlıkla duyuruldu. Haberin devamı şöyle: 

Bu yılın 13 Ağustos gecesi, Taşkent’teki IIBB gözaltı merkezinden bir şüphelinin naaşı çıkarıldı.

Resmi bilgilere göre 33 yaşındaki D.U.’nun Ceza Kanunu’nun 137, 165 ve 277. maddelerinde belirtilen suçları işlediğinden şüpheleniliyordu.

Sosyal ağlarda merhumun cesedi ve yakınlarının cesedi incelediğinin gösterildiği videoda, merhumun vücudunda kararmış ve morarmış yerler görülüyor.

Merhumun yakınlarının verdiği bilgiye göre D.U. 12 Ağustos günü saat 21.30 sıralarında Taşkent şehri IIBB Adli Soruşturma Dairesi görevlileri tarafından evinden alınarak götürüldü ve cesedi 14 Ağustos gecesi Taşkent şehir morguna teslim edildi.

Bazı sosyal medya aktivistleri ölen kişinin yakınlarına dayanarak, zanlının tutuklanma ve sorgu sürecine ilişkin video kayıtlarının imha edilmeye çalışıldığını iddia ediyor.

İİB işkencenin yapıldığını inkar etmeye çalıştı

Taşkent şehir IIBB basın servisi, Taşkent şehri hududlarında ciddi suçlar işleyen bir organize suç örgütünün suç faaliyetlerini ortaya çıkarmak için hızlı soruşturma çalışmalarının sürdüğünü bildirdi.

(Haberde İİB açıklamasına göre soruşturmanın ayrıntıları verildikten sonra:)

Taşkent Şehri İçişleri Genel Müdürlüğü’nün kolluk kuvvetleriyle işbirliği içinde gerçekleştirdiği bir dizi operasyon sonucunda, sabıka kayıtları bulunan U. D. ve F. X.’in bu organize suç örgütünün üyesi olduğu tespit edilerek yakalandı. Suç grubunun geri kalan üyelerinin tespit edilmesi ve yakalanması için çalışmalar devam etmekte.

Taşkent şehri IIB merkezi, D.U.’nun ölüm sebebini “ağır karaciğer sirozu, akut kalp yetmezliği” olarak açıkladı. Aynı zamanda Emniyet Müdürlüğü, Taşkent savcılığının merhumun ölümüyle ilgili adli tıp incelemesi talebinde bulunduğunu bildirdi.

Başsavcılık basın servisi de, olayda işkence olgusuna ilişkin ceza davası açıldığını bildiriyor.

Başsavcılığın açıklamasına göre; Taşkent şehir emniyet müdürlüğü binasında 13 Ağustos gecesi hayatını kaybeden D.U.’nun davasıyla ilgili bir takım soruşturma yapılması zarureti doğduğu için, 206 (Yetki veya yetki sınırlarını aşmak) ve 235 (İşkence ve diğer zalimane, insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleler yapmak) maddeleriyle ilgili olarak ceza davası açılmıştır.

Şu anda Taşkent Şehir Savcılığı tarafından ön soruşturma yürütülüyor.”

Ozodlık‘ın Taşkent şehir savcılığındaki kaynaklarına göre, olayla ilgili olarak Taşkent Emniyet Müdürlüğü Suç Soruşturma dairesi kıdemli operasyon şefi M.M. ve iki kişi daha gözaltına alındı.

İşkenceye Karşı Komisyon sessiz
Haziran 2021’de Âli Meclis İnsan Hakları Temsilciliği bünyesinde İşkenceye Karşı Ulusal Önleme Mekanizmalarının uygulanmasına yönelik bir grup oluşturulmuştu.

Hareket kabiliyeti sınırlı olan grubun üstlendiği görev, ceza infaz kurumlarında işkencenin önünü almak ve bunun sonuçlarını incelemekti.

Ancak işkenceye karşı eylem stratejisini koordine eden mezkur yetkili grup, şu ana kadar Taşkent Şehir Emniyet Müdürlüğü binasındaki ölüme ilişkin tutumunu açıklamadı.

Grubun başkanlığını yapan Özbekistan Cumhuriyeti Âli Meclisi insan hakları temsilcisinin, bundan bir hafta önce yayınladığı raporlara göre, cezaevlerinde hapsedilen kişilere yönelik zihinsel, psikolojik, fiziksel baskı veya diğer baskılara ilişkin 125 şikayet geldi.

Raporda, “bu şikayetlerin yüzde 64’üyle ilgili olarak çalışanların davranışlarına yönelik servis denetimleri yapıldı ve
soruşturma sonuçlarına göre savcılık tarafından yürütülen soruşturmaya kadar hiç birisi doğrulanmadı.” denilmekte.

Raporda aynı dönemde, işkenceye ilişkin 37 şikayetle ilgili ön soruşturmanın tamamlandığı kaydedildiği belirtiliyor.

Bunun dışında, 8 şikayete ilişkin Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 83’üncü maddesinin 2’nci fıkrasına (suç unsurunun bulunmaması) dayanılarak ceza davası açılmasının reddine ilişkin kararlar Ombudsman’ın yazısı üzerine savcılar tarafından iptal edildi.

26 Haziran 2021’de Cumhurbaşkanı Mirziyoyev’in “Uluslararası İşkence Mağdurları Günü”nde işkenceyi önleme sistemini iyileştirme kararı ilan edildi ancak aktivistlere göre işkenceden ölümler bundan sonra da devam etti.”

(1) ozodlik.org haber sitesi ABD tarafından desteklenmektedir

 

 

 

 

 

Devami

Özbekistan: İçişleri Bakanlığı tüm sakallı erkekleri terörist kabul ediyor mu ve tutuklu vali kararnameleri nasıl imzaladı? – Özbekistan, BDT, dünya, haberler

“Sakallı çöpçüler” yakalandı

2022’de Özbekistan’da terör örgütlerinin militanlarıyla bağlantılı 4 gizli grup, 10 sanal grup ve 250 aşırılık yanlısı grup üyesi tutuklandı.

Taşkent polis departmanı, erkeklerin çoğunun İslam Devleti ve Tevhid ve Cihad Sekreteri ile bağlantılı olduğunu söyledi.

Tutukluların evlerinde aşırılık yanlısı ve terör örgütlerinin fikirlerini yaymak, yeni askerler toplamak ve onları militan kamplara göndermek, terörü finanse etmek ve yıkıcı faaliyetleri kışkırtmakla ilgilendikleri iddia ediliyor.

Taşkent Emniyet Müdürlüğü, başkentteki idari binalar ve halka açık yerlerde sabotaj eylemleri gerçekleştirmeyi planlayan “Tevhid ve Cihad Sekreterliği”ne bağlı 10 kişilik iki gizli grubun tespit edildiğini de sözlerine ekledi.

Bu yıl aranan 59 “militan ve terör ve aşırılık yanlısı örgüt destekçisi” yurt dışında gözaltına alındı ​​ve Özbekistan’a sınır dışı edildi.

Açıklamada, “Ayrıca bu yıl Taşkent ve bölgede yaşayan aşırı dinci Hizb-ut Tahrir örgütünün beş üyesi ile şartlı tahliye edilen 10 üyesinin yasadışı faaliyetleri kısıtlanmıştır.” denildi.

Resmi raporda ayrıca aşırılıkçılığı yağma, gasp, hırsızlık ve yağma yoluyla finanse eden 8 organize suç örgütünün yasaklandığı belirtildi.

Ancak Taşkent polis teşkilatının resmi raporuna göre, tutukluların görünüşlerinin ortak özellikleri ağ kullanıcılarının dikkatini çekti.

Suçluları tutuklarken ve kolluk kuvvetlerine getirirken, özellikle terör örgütlerinin militanlarını taklit ettiklerinde hepsinin genel, neredeyse aynı bir görünüme sahip olduğunu belirtmek önemlidir” dedi.

Ağdaki aktivistler, insanları görünüşlerine göre genelleştirmeyi amaçlayan hareketi eleştirdiler.

Devami

Kerimov devrine dönüş: “İşyerinde namaz kılma yeri” açana para cezası

Özbekistan’da, çalışanlar için işyerinde namaz kılma yeri tahsis eden iş adamına para cezası verildi.

Başkent Taşkent’in Yekkesaray tümeninde ticarethane sahibi olan işadamı Ferhad Adiloviç Rahmanov çok sayıda işçinin çalıştığı işyerinde “namaz amellerini eda etmek için şartlar oluşturduğu” iddiasıyla şehir mahkemesine çıkarıldı. Namaz için yer  tahsis ettiğine pişman olduğunu söyleyen Rahmanov, bundan sonra kurallara dikkat edeceğini bildirerek cezanın hafifletilmesini istedi. Mahkeme reisi, işlenen suçun İdari Ceza Kanunu’nun 201. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle Rahmanov’a 21.600.000 som (2000 $) para cezasının uygulanacağını bildirdi.

Ekte yayınladığımız “Karar Metni” tercümesi şöyle:

QAROR (İdari Cezaların uygulanması hakkında): 2022 yılı Şubat ayının 14. günü Ceza davalarına bakan Taşkent Şehri Yekkesaray bölge mahkemesi, A. Celilov başkanlığında; Özbekistan Cumhuriyeti İdari Ceza Kanunu’nun 201.maddesi 2. kısmını ihlal eden: 1987 yılında Navoyi vilayetinde doğmuş, Rahmonov Adiloviç Farhad, yüksek öğretim almış, evli, üç çocuklu. Şahsa yönelik olarak Yekkesaray Tümeni İçişleri organı tarafından gönderilen yazıdaki idari suçlara aid  bilgileri değerlendirerek kesin kararını vermiştir:

12 Ocak 2021 günü Ferhad Adil Rahmonov, Taşkent şehri Yekkesaray tümeni Kuşbegi mahallesinde bulunan, sahibi olduğu “GTA Showroom” MÇJ  binası hududunda yer alan odalarda kendi çalışanlarına ve binaya gelen müşterilere namaz amellerini eda ediş için şeraitler yarattığı (ortam hazırladığı) kesinleşti.

Mahkeme oturumunda hukuk bozucu (sanık) F.A.Rahmonov kendi ifadesinde de 2021 yılı 12 Ocak günü kendine ait olan işyerinde namaz ibadetinin yerine getirilmesi için ortam hazırladığını, kötü bir niyeti olmadığını, sadece kendi çalışanlarına namaz için yer temin ettiğini, yaptığı işlemden pişman olduğunu bildirdi, hafifletici sebepler uygulanmasını talep etti.

Mahkeme, hukuk bozar F.O.Rahmonov’un mezkur hukuk ihlallerini gerçekleştirdiğinin, hukuk bozarların (suçluların) ifadelerine ek olarak İçişleri kurumu çalışanlarının bildirimleri, açıklayıcı mektupları, yargılama sürecinde kesinleşen diğer haletlerle tam olarak doğrulanmış olduğuna hükmetti. İşbu hareketlerle sanık F.O. Rahmonov Özbekistan Cumhuriyeti Ceza Kanunu’nun 201. maddesi 2. fıkrasında belirtilen idari suçları işlemiştir.

Mahkeme, suçlu F.O.Rakhmonov’a ceza verirken ağırlaştırıcı ve hafifletici sebepler göz önünde bulundurarak Özbekistan Cumhuriyeti Yüksek Mahkemesi Genel Kurulu’nun 30 Kasım 2018 tarihli, “Mahkemeler Tarafından İdari Suçlar Hakkında yargılamayı düzenleyen yasaların bazı konular hakkındaki” 35 Sayılı Kararın gerekliliklerine uygun olarak maddede öngörülen para cezasının belirlenmesini gerekli görmektedir. Bu hususlara ve İdari Ceza Yasası’nın245, 309, 310 maddelerine uyarak mahkeme F.O. Rahmonov’un İdari Ceza Kanunu’nun 201. maddesinin 2. fıkrasını ihlal ettiğini sabit gördü. Ferhad Adiloviç Rahmanov, İdari Ceza Kanunu 201. maddesi 2. fıkrasına göre hesaplanan para cezası, belirtilen mikdarın 80 katı yani 21.600.000 som (yaklaşık 1988$, 28400TL) para cezası tayin edildi.

Mahkemenin “işyerinde namaz için yer tahsis edilmesini” suç olarak kabul etmesi, Özbekistan’da sosyal medyada tepkilere sebep oldu. Binlerce kullanıcı mahkeme kararının yanlış olduğunu, bunun 2016’da ölen Kerimov dönemine dönüş olduğunu yazdı. Tanınmış yazarlardan Musannif Ethem, mahkeme kararı içi “absürd” ifadesini kullandı. Tepkilerin çoğalması üzerine Özbekistan Dini Komitesi (en yüksek resmi din işleri kurumu) bir açıklama yaparak Özbekistan’ın laik bir ülke olduğunu, ibadet yerlerinin ve dini faaliyetlerin devletin kontrolünde olması gerektiğini belirtti.

Bir iç mekan görseli olabilir

 

 

 

 

Özbekistan mahkemelerinde o kadar çok saçma dava ve saçma karar var ki yakası kalmadı…
Bir vatandaş ofisinde ortaklarıyla birlikte dua ediyor. Hatta namaz için bir oda ayırdı. Ama burada yasadışı iş nerede?
İdari Sorumluluk Yasası’nın 201. Maddesi, 2.
temel hesap tutarının seksen ila yüz katı arasında para cezası veya on beş güne kadar idari gözetim gerektirir.”(https://lex.uz/docs/97664)
Şimdi hangi kanun koyucu çıkıp “namazın dini bir toplantı veya dini bir tören olduğunu” açıklayabilir? Böyle bir yasa yorumu ve ona göre bir hüküm vermek saçmadır, yoldaş yargıçlar.
МЖTК’nin bu maddesi dua etmeyi sağlıyorsa, o zaman ülkenin ana yasası nerede – Anayasa tarafından güvence altına alınan vicdan özgürlüğü (din)? Adalet Bakanı Ruslanbek Davletov, bir yerde (cami dışında ve evde) namaz kıldığı için hesap sorulması din özgürlüğüne aykırı değil mi? Diyanet İşleri Başkanlığı yetkilileri, geçenlerde bahsettiğiniz “dini görüşlerin zorla dahil edilmesi”ne aykırı bir yerde (cami ve ev dışında) namaz kılmanın kovuşturması değil mi?
Mahkeme kararının linki: https://public.sud.uz/api/file/administrative/4001493/2

qaror

https://www.facebook.com/MusannifAdham/posts/5194294420590460

 

Devami

“Adalet Bakanlığı neden belirsiz ifadeler kullanmaya başladı” veya Yolsuzluğa Karşı Mücadelede başörtüsünün rolü hakkında

Özbekistan’da güzel bir uygulama var. Bir kanun tasarısı hazırlandığında önce “ahali muhakemesine” yani kamuoyunun tartışmasına açılıyor. İsteyen her vatandaş lâyihanın tümü veya herhangi bir maddesi hakkında görüşlerini bildirebiliyor. Yolsuzlukla Mücadele kapsamında hazırlanan “Devlet Memurları İçin Âdab-Ahlâk Kodeksi” başlığı altında hazırlanan kanun tasarısı da “ahali muhakemesine” açıldı. Tasarının 32. maddesinde yer alan “memurların dış görünüşünde siyasi, ideolojik veya dinî yaklaşımlarını yansıtan giysilerle veya sembollerle iş yerinde bulunması yasaktır” ibaresi tepkilere yol açtı. Maddenin, büyük çoğunluğu İslâm dinine inanan Özbekistan halkının yaşayışında kısıtlama öngördüğü, bunun da Anayasa’daki “vicdan erkinliği” esaslarına aykırı olduğu belirtiliyor. Özbekistan’ın önemli sosyal medya vasıtalarından azon.uz sitesi bu durumu eleştiren bir yazı yayımladı. Aşağıda  Nurbek Gafurov imzalı yazının Türkiye Türkçesi’ne çevirisi ile Özbekçe metnini sunuyoruz.

TÜRKİSTANDER HABER MERKEZİ

  13.12.2021

Dün Adalet Bakanlığı tarafından, “Devlet Memurları İçin Adab-Ahlak Kuralları” taslağı görüşüldü. Bununla, Özbekistan Cumhurbaşkanı’nın 6 Temmuz 2021 tarih PF-6257 sayılı emri ile onaylanan  “Yolsuzlukla Mücadele Hakkında 2021-2022 Yıllarında Öngörülen Devlet Programının 2. paragrafında belirtilen görevler” dikkate alarak, Özbekistan Cumhuriyeti’nde devlet memurlarının adab-ahlakının yegane kaidelerini belirlemek, devlet işleyişinde suistimallerin önünü almak ve yolsuzluğa karşı mücadelenin etkinliğini artırmak esasi maksad olarak belirlendi.

Biz bu “Devlet Memurları adab-ahlak Kodeksi”nin tüm maddelerini inceledik. Hakikaten yolsuzlukla mücadele için iyi bir proje oluşturulmuş. Ancak yasa taslağının 32. maddesinde belirtilen talepler bizi şaşırttı: “Devlet teşkilatlarındaki tüm çalışanların, işyerinde siyasi ve ideolojik görüşlerini veya din ile münasebetlerini yansıtan elbiseler giymeleri veya simgeleri takmaları yasaktır.”

Bu maddenin nasıl yorumlanması gerektiğine açıklık getirmek için Adalet Bakanlığı ile temasa geçtik. Bakanlık basın sözcüsü Sevara Urinbayeva bize şöyle cevap verdi: “Vicdan Özgürlüğü ve Dini Teşkilatlar Hakkındaki Kanun’a göre, Özbekistan Cumhuriyeti’nde din devletten ayrıdır. Ayrıca devlet,  farklı dinlere inanan ve inanmayan vatandaşlar, farklı dinlere mensup dini teşkilatlar arasında karşılıklı saygı ve anlayış oluşmasını teşvik eder. Dini fanatizme ve aşırılığa, ilişkilerin zıtlaşması ve ağırlaştırılmasına, farklı mezhepler arasında düşmanlığı artırmaya yönelik eylemlere izin vermez.

Anayasa’nın 12. maddesine göre hiçbir ideoloji devlet ideolojisi olarak kurulamaz.

Bir de iç düzenleme kuralları var. Ona göre bazı yerlerde zorunlu kıyafetler istenir.”

“Vicdan Özgürlüğü ve Dini Teşkilatlar Hakkında”ki kanunda, “dini kıyafet” kavramını kaldırılmıştı, lakin “Devlet Memurlarının Adab-Ahlak Kuralları”nın 32. maddesinde “dini tutumları yansıtan giysiler giyme” ibaresi yer almıştır. Bu nasıl açıklanabilir? Kamu kurumlarında çalışan kadınlarımızın başörtüsü bu kanunla yasaklanacak mı? Bu soruların yanıtlarını Sevara Urinbayeva‘dan da aldık. “Devlet kurumlarında böyle olacak. Bu memurlar için bir gerekliliktir” dedi Sevara Urinbaeva. Buradan anlaşılıyor ki, eğer hiçbir değişiklik olmadan bu “Devlet Memurlarının Adab-Ahlak Kodeksi”  onaylanırsa başörtülü  kadınlarımızın kamuda çalışması zorlaşacaktır.

Tartıştığımız “dinle irtibatını yansıtan elbiseler giymek” cümlesiyle ilgili olarak Ezan grubu çalışanı Gayratkhoja Gafforkhodjaoğlu, Facebook sayfasında şunları belirtti:

Devlet memurlarının Adab-Ahlak Kaideleri” konusunda iki mühim nokta: 1.Bu kaideler Yolsuzluğa Karşı Mücadele kapsamında düzenlenmiştir, 2. Bilinen bazı yabancı ülkelerin tecrübesinden yararlanılmıştır.

 1.Çalışanların kıyafetlerinin yolsuzlukla hiçbir ilgisi yoktur. Şimdiye kadar kimsenin tarif edemediği “dini kıyafet” yerine yeni bir “dinle irtibatını yansıtan kıyafet” konsepti getirerek ne elde edilmek isteniyor? Parlamenter Meclisi hakkında “Halk onların kanunlarla yönetmelerini istiyor” başlıklı bir yazı yayınlayan Adalet Bakanlığı neden yeni muğlak terimler kullanmaya başladı?

2.İncelenen harici devletlerin yasal düzenlemelerine baktık, yani ABD, Rusya, Kazakistan, Moldova, hatta Bulgaristan belgelerinin HİÇ BİRİSİNDE “dinle münasebetini aks ettiren elbise”ye yakın bir ifade bulamadık! Giyiniş kuralları konusu ya hiç gündeme gelmemiş veya başka şeyler konuşuluyor.

Neden yolsuzluk mağlup edilemiyor denilirse, mes’ul teşkilatların bu “mücadele”ye başka konuları ilave ettiklerini ve sonucunda esas meselenin kalıp gittiğini söylemek mümkün, maalesef!

İşbu layihanın hürmetli mes’ulleri, mesele memurların kıyafetlerinde değil. Bunu anlamanızı istiyoruz. Vicdan (inanç) hürriyetine içten saygı duyalım. Hiç olmasa özünüz tarafından defalarca yükseltilen cinsiyet eşitliğine riayet edin. Devlet kurumlarında mes’ul görevlerdeki kadınların sayısının artırmayı “başörtü”lüleri serbest bırakarak sağlamak ister misiniz? Bir teşebbüste bulunsanız niye ek bir sorun yaratasınız ki? Yolsuzlukla böyle mi mücadele edilecek? Tanış biliş kayırmacılığına, bölgeciliğe, aşiretçiliğe karşı böyle mi yol  tutulacak? Kamu kaynaklarının yağmalanmasının durdurmak “kadınlar giyimi” ile mi sağlanacak?”

Bu meseleye açıklık getirmek maksadıyla sosyal ağlarda faaliyet gösteren, her bir kanun ve kararname ile ilgili fikir ve mülahazalarını bildiren yurttaşlarımızın görüşlerini merak ettik. Onlardan biri Facebook kullanıcısı Mahfuza Nazarova sözkonusu yasa tasarısı hakkında bir dizi tenkidî, lâkin esaslı fikirlerini bildirdi.

“Sual: Devlet memurlarının iş kıyafeti var mı ve bu forma hangi format ve de temayüllere dayanarak seçilerek uygulamaya konuşmuştur?

Dini kıyafet denildiğinde ne anlamalıyız?

Eğer eşarp kastediliyorsa, eşarp dini bir giysi değil, sadece bir baş örtüsüdür. Sarık, rahibelerin giysisi, piskoposların kıyafeti, boyna astıkları haç, dini kıyafet olarak adlandırılabilir.

Kıyafet konusundaki  kısıtlamalar Anayasa’da belirlenen normlara ve Vicdan Özgürlüğü Kanunu’nun maddelerine aykırı değil mi?

Sonra ne için sadece dini kıyafet, başka her türlü kıyafetler mümkün mü?! Mesela, mini etek, şort, kot pantolon, yırtık pantolon, dar, çok açık gömlekler…

Mümkün değilse, neden onlar hakkında hiçbir şey söylenmiyor?

Ayrıca neden alkollü içkiler ve sarhoş edici madde kullanımı, seyahat, evlilik dışı gizli münasebetlerde bulunmak, küfürlü konuşmak, el kaldırmak,  şiddete uygulamanın mümkün olmadığına ilişkin hükümler yok?!

Kamuoyunda tartışmaya açılsa, gerçekten, geri dönüp yeniden gözden geçirilmeli.

Evet, bu arada çalışanların zorunlulukları yazılırken haklarını da hatırda tutmak gerek. Dünyadaki uygulamalara bakıldığında bir devlet memuru sıradan bir vatandaştır, sadece mesai saatlerinde görevlidir ”diye yazdı Mahfuza Nazarova.

Kanun taslağı ahalinin muhakemesine açıldığından bu yana, yurttaşlarımız tarafından taslak kanun üzerine yapılan teklifleri de inceledik. Ne yazık ki, halkımız çıkarılacak kanunlardan memnun değil lâkin, kanunlar onaylanmadan önce ahali muhakemesine açıldığında, çoğunluk buna kayıtsız kalmaktadır. Sadece “Devlet Memurlarının Adab-Ahlak Kuralları” layihasına baktığımızda, kanun taslağının tartışmaya açılmasının üzerinden beş gün geçmiş olsa da varı yoğu  sadece beş tane teklif sunulmuş. Bu tekliflerden dördü Kanun’un 32. maddesinde değişiklik yapılması hakkındadır.

Taslak yasa için öneriler şunlar:

Gayratkhoja Saydaliev (girişimci):

“32. madde. Devlet memurlarının dış görünüşü konusundaki talepler” bölümündeki “… devlet teşkilatlarında tüm çalışanlara iş yerinde siyasi ve ideolojik görüşlerini ya da dine karşı tutumlarını yansıtan giysilerde olmaları veya simgelerini takarak bulunmaları  yasaktır” maddesine açıklık ve kesinlik getirilmelidir. Bu madde ile devlet işlerinde görev yapan kadınlarımızın  başörtüsü takmaları yasaklanabilir mi?”

Hatice Ramazan kızı Erdonova (devlet memuru):

“32. madde. Devlet memurunun dış görünüşüne aid talepler”  Bilgili ve selahiyetli (yetkin), gerçekten profesyonel kadroların sayısını artırmaya ihtiyaç duyulduğu bir zamanda, böyle bir norm bazı kadınlar için bir ayrımcı bir engel olur. Başörtüsü meselesi acı bir nokta olmaya devam ediyor. İmkan vererek iş yeterliliğine bakmak daha faydalıdır”.

Qalandar Beknazarov (girişimci):

“Anayasada din ve  inanç özgürlüğü belirlenmiştir. Ülkemizin vatandaşlarının çoğunluğu İslam dinine inanıyor. İslam dinine inanan bir kişi, Şeriat’ın (dinin) gerekliliklerini karşılayan bir elbise giymesi şarttır. Kabul edilecek olan bu belgenin 32. maddesinin 2. bendindeki kılık kıyafet zorunluluğu Anayasamızın özüne aykırı değil mi?”

Bobir Muratov (girişimci):

“Çıkar çatışmaları, yolsuzlukla ilgili iyi tavsiyeler verilmiş. Herkes için aynı şekilde işlerse olur.

Sadece halkımızın çoğunluğunun Müslüman olduğunu bile bile, dini özelliklerin eklenmesi biraz garip. Buna daha fazla izah verilmesi gerekir.

Demokraside halkın çoğunluğunun çıkarları dikkate alınmıyor mu?”

Yukarıdaki fikirlerden çıkan sonuca göre, halkın muhakemesine açılan kanun taslağının 32. Maddesinin yeniden ele alınması, maksada muvafık olacaktır.

Bu Kanun taslağını ahali muhakemesine sunan  Adalet Bakanlığı şimdi de “kadın haklarını güçlendirmeye yönelik bir takım ciddi öneriler” sunuyor. Doğrusu, bu bakanlığın yaptığı işler anlaşılmaz.

Nurbek G’ofurov

https://azon.uz/content/views/adliya-vazirligi-nega-mujmal-iboralarni

 

“Adliya vazirligi nega mujmal iboralarni qo‘llashni boshlayapti?” yoxud korruptsiyaga qarshi kurashda ro‘molning o‘rni haqida

 6358 

Kuni kecha Adliya vazirligi tomonidan «davlat xizmatchilarining odob-axloq kodeksi» loyihasi muhokamaga qo‘yilgan. Unda O‘zbekiston Respublikasi Prezidentining 2021 yil 6 iyuldagi PF–6257-son Farmoni bilan tasdiqlangan Korruptsiyaga qarshi kurashish bo‘yicha 2021-2022 yillarga mo‘ljallangan davlat dasturining 2-bandida belgilangan vazifalarni inobatga olib hamda O‘zbekiston Respublikasida davlat xizmatchilarining odob-axloqining yagona qoidalarini belgilash, davlat xizmatida suiiste’molchiliklarning oldini olish va korruptsiyaga qarshi kurashish samaradorligini oshirish asosiy maqsad sifatida belgilangan. Biz ushbu “davlat xizmatchilarining odob-axloq kodeksi”ning barcha moddalari bilan tanishib chiqdik. Haqiqatdan ham korruptsiyaga qarshi kurashish uchun yaxshi loyiha shakllantirilgan. Lekin bizni kodeks loyihasining 32-moddasida keltirilgan talablar hayron qoldirmoqda. Unda «Davlat tashkilotlarida barcha xodimlarga ish joyida bir xilda ularning siyosiy va mafkuraviy qarashlarini yoki dinga munosabatini aks ettiruvchi liboslarda bo‘lish yoki belgilarni taqib yurish taqiqlanadi» deyiladi. Biz bu moddani qay yo‘sinda talqin qilish kerakligiga aniqlik kiritish maqsadida Adliya vazirligi bilan bog‘landik. Bizga vazirlik matbuot kotibi Sevara Urinbaeva shunday javob berdi: «Vijdon erkinligi va diniy tashkilotlar to‘g‘risida»gi Qonunda O‘zbekiston Respublikasida din davlatdan ajratilgan. Shuningdek, Davlat turli dinlarga e’tiqod qiladigan va ularga e’tiqod qilmaydigan fuqarolar, turli dinlarga mansub diniy tashkilotlar o‘rtasida o‘zaro murosa va hurmat o‘rnatilishiga ko‘maklashadi, diniy aqidaparastlik hamda ekstremizmga, munosabatlarni qarama-qarshi qo‘yish va keskinlashtirishga, turli konfessiyalar o‘rtasida adovatni avj oldirishga qaratilgan xatti-harakatlarga yo‘l qo‘ymaydi.

Konstitutsiyaning 12-moddasiga asosan hech qaysi mafkura davlat mafkurasi sifatida o‘rnatilishi mumkin emas.

Shuningdek ichki tartib qoidalar bor. Unga asosan ayrim joylarda dress kod talab etiladi”. 

«Vijdon erkinligi va diniy tashkilotlar to‘g‘risida»gi Qonunda «diniy libos» tushunchasi olib tashlangan edi, lekin «davlat xizmatchilarining odob-axloq kodeksi»ning 32-moddasida «dinga munosabatini aks ettiruvchi liboslarda bo‘lish» jumlasi kiritilgan. Buni qanday izohlash mumkin? Davlat tashkilotlarida ishlaydigan ayollarimizning ro‘mol o‘rashi ham ushbu kodeks bilan endi taqiqlab qo‘yiladimi? Bu savollarga ham Sevara Urinbaevadan javob oldik. «Davlat tashkilotlarida faqat shunaqa bo‘ladi. Bu davlat xizmatchilariga qo‘yilgan talab» dedi Sevara Urinbaeva. Bundan shuni anglash mumkinki agar hech bir o‘zgartirishlarsiz ushbu «davlat xizmatchilarining odob-axloq kodeksi» tasdiqlansa yana davlat ishida ishlaydigan ro‘mol o‘raydigan ayollarimizga qiyin bo‘ladi. Aynan biz muhokama qilayotgan «dinga munosabatini aks ettiruvchi liboslarda bo‘lish» jumlasi to‘g‘risida Azon guruhi xodimi G‘ayratxo‘ja G‘afforxo‘ja o‘g‘li feysbukdagi o‘z sahifasida shunday izoh qoldirgan: «Davlat xizmatchilarining yagona odob-axloq qoidalari» bo‘yicha 2 muhim nuqta: 1. Ushbu qoidalar korruptsiyaga qarshi kurash doirasida ishlab chiqilgan. 2. Ma’lum bir xorijiy davlatlar tajribasidan foydalanilgan.

1. Xodimlarning kiyinishini korruptsiyaga umuman aloqasi yo‘q. Agar kamtarroq kiyinish kerak deyilsa, tushunamiz, ozgina odobdan dars o‘tilibdi, deb, lekin o‘zi zo‘rg‘a qutulganimiz, shu vaqtgacha hech kim tariflab berolmagan «diniy libos» o‘rniga yangi «dinga munosabatni aks ettiruvchi libos» tushunchasini kiritib, nimaga erishilmoqchi? Parlament majlisi haqida «insonlar ularni qonunlar asosida boshqarishlarini istaydilar» nomli maqola chiqargan Adliya vazirligi nega yana yangi mujmal iboralarni qo‘llashni boshlayapti?

2. O‘rganilgan xorijiy davlatlar kodekslarini ko‘rib chiqdik, aynan AQSh, Rossiya, Qozog‘iston, Moldova va, hatto, Bolgariya hujjatlari, lekin HECh BIRIda «dinga munosabatni aks ettiruvchi libos»ga yaqin jumla ham topolmadik! Kiyinish madaniyati haqida ularda yo umuman gapirilmagan, yo boshqa narsa aytilgan.

Nega korruptsiyani yengib bo‘lmaydi desa, mas’ul tashkilotlar bu «kurash»ga boshqa narsalarni ham qo‘shib yuborishlarini va shuning oqibatida asosiy masala qolib ketishini aytish mumkin, afsus!

Hurmatli ushbu loyiha mas’ullari, muammo xodimlarning kiyimida emas. Buni tushunishingizni so‘raymiz. Vijdon (e’tiqod) erkinligini chin dildan hurmat qilaylik! Hech bo‘lmasa o‘zingiz tomoningizdan ko‘p bora ko‘tariladigan gender tengligining rioyasini qiling. Davlat organlarida mas’ul lavozimlarda ayollar sonini ko‘paytirishga «ro‘molli»larning bo‘shatish orqali erishmoqchimisizlar? Nega bir tashabbus bilan chiqsangiz qo‘shimcha muammo yaratasiz? Korruptsiyaga qarshi shunday kurashiladimi? Tanish-bilishchilik, mahalliy urug‘-aymoqchilikka qarshi shunday yo‘l tutiladimi? Davlat mablag‘larini talon-taroj qilinishi to‘xtatish «ayollar kiyimi» bilan hal qilinadimi?”.

Biz bu masalaga oydinlik kiritish maqsadida ijtimoiy tarmoqlarda faol bo‘lgan, har bir chiqayotgan qonun va farmonlarga o‘z fikr va mulohazalarini bildirib boradigan yurtdoshlarimiz fikri bilan qiziqdik. Shulardan biri feysbuk foydalanuvchisi  Mahfuza Nazarova ushbu kodeks loyihasi haqida bir qator tanqidiy, lekin asosliy fikrlarni bildirgan. “Savol: davlat xizmatchisining ish formasi bormi va bu forma qaysi format hamda tamoyillar asosida tanlangan va joriy etilgan?

Diniy libos deganda nimani tushunishimiz kerak?

Agar ro‘mol nazarda tutilgan bo‘lsa, ro‘mol – diniy libos emas, u shunchaki bosh kiyim. Salla, rohibalarning libosi, yepiskoplarning libosini, osib yuradigan xochini diniy libos desa bo‘ladi.

Liboslar bo‘yicha cheklovlar Konstitutsiyada belgilangan normalar hamda “Vijdon erkinligi to‘g‘risida”gi Qonunning moddalariga zid emasmi?

Keyin nima uchun aynan diniy libos, boshqa har qanday liboslar mumkinmi shunda?! Masalan, miniyubka, shorti, jinsi shim, yirtiq shimlar, tor, o‘ta ochiq ko‘ylaklar…

Mumkin bo‘lmasa, nega ular haqida hech narsa deyilmagan?..

Bundan tashqari, spirtli ichimliklar va mast qiluvchi moddalar qabul qilishi, sayoq yurishi, turmushi bo‘la turib, yashirincha ishqiy munosabatlarda bo‘lishi, so‘kinib gapirishi, qo‘l ko‘tarish, zo‘ravonlik qilish mumkinmasligi bo‘yicha bandlar nega yo‘q?!

Jamoatchilik muhokamasiga qo‘yilgan bo‘lsa, chindan ham, qayta ko‘rib chiqishsin.

Ha, aytgancha, xizmatchilarning majburiyatlari yozilganida huquqlariniyam eslab o‘tish kerak. Davlat xizmatchisiyam mundoq olib qaraganda – oddiy fuqaro, faqat ish payti xizmatchi” deb yozadi Mahfuza Nazarova.

Ushbu kodeks loyihasi aholi muhokamasiga qo‘yilgandan buyon yurtdoshlarimiz tomonidan kodeks loyihasiga berayotgan takliflarini ham o‘rgandik. Achinarlisi shundaki, xalqimiz chiqarilayotgan qonunlardan norozi bo‘lishadi, lekin qonunlar tasdiqlanishidan oldin aholi muhokamasiga qo‘yilganda bunga ko‘pchilik befarq qaramoqda. Birgina «davlat xizmatchilarining odob-axloq kodeksi» loyihasini oladigan bo‘lsak kodeks loyihasi muhokamaga qo‘yilganiga besh kun bo‘lsada bor yo‘g‘i beshta taklif berilgan. Bu takliflarning  to‘rttasi kodeksning 32-moddasiga o‘zgartirish kiritish to‘g‘risida.

Kodeks loyihasiga berilgan takliflarni keltirib o‘tsak: 

G‘ayratxo‘ja Saydaliev (tadbirkor):

«32-modda. Davlat xizmatchisining tashqi ko‘rinishiga oid talablar» bo‘limidagi «…Davlat tashkilotlarida barcha xodimlarga ish joyida bir xilda ularning siyosiy va mafkuraviy qarashlarini yoki dinga munosabatini aks ettiruvchi liboslarda bo‘lish yoki belgilarni taqib yurish taqiqlanadi» bandini aniqroq ochib bersangiz. Ushbu band bilan davlat ishlarida xizmat qiluvchi ayol-qizlarimizga ro‘mol o‘rash taqiqlanishi mumkinmi?».

Xadicha Ramazon qizi Erdonova (davlat xizmatchisi):

«32-modda. Davlat xizmatchisining tashqi ko‘rinishiga oid talablar» bilim va salohiyatli, chinakam kasbiga sadoqatli kadrlarni ko‘paytirish kerak bo‘lgan bir vaqtda bunday norma birmuncha ayollar uchun to‘siq bo‘liq qoladi. Ro‘mol masalasi og‘riqli nuqtaligicha qolmoqda… Imkoniyat berib ish salohiyatini nazorat qilgan foydaliroq”.

Qalandar Beknazarov (tadbirkor):

«Konstitutsiyada din, e’tiqod erkinligi belgilangan. Davlatimizning aksariyat fuqarolari islom diniga e’tiqod qiladi. Islom diniga e’tiqod qiluvchi shariat (din) talabiga tushadigan libosni kiyishi shart. Ushbu qabul qilinayotgan hujjat 32 moddasi 2-bandida libosga nisbatan quyilayotgan talab Konstitutsiyamizning mohiyatiga zid emasmi».

Bobir Muratov (tadbirkor):

«Manfaatlar to‘qnashuvi, korruptsiya bo‘yicha yaxshi tavsiyalar berilgan. Hamma uchun bir xil ishlasa bo‘ldi. 

Faqat xalqimizni asosiy qismi musulmon ekanligini bila turib, diniy atributlarni qo‘shib ketilgani sal g‘alati. Bunga ko‘proq izoh berilishi kerak.

Demokratiyada xalqning ko‘pchilik qismining qiziqishlari hisobga olinmaydimi?».

Yuqoridagi fikrlardan kelib chiqqan holda muhokamaga qo‘yilgan kodeks loyihasining 32-moddasi qaytadan ko‘rib chiqilsa maqsadga muvofiq bo‘lardi.

Bu kodeks loyihasini aholi muhokamasiga qo‘ygan Adliya vazirligi endi «ayollar huquqlarini kuchaytirish bo‘yicha qator jiddiy takliflar»ni ilgari surmoqda. To‘g‘risi bu vazirlikning qilayotgan ishlari tushunarsiz.

Nurbek G‘ofurov

«Адлия вазирлиги нега мужмал ибораларни қўллашни бошлаяпти?» ёхуд коррупцияга қарши курашда рўмолнинг ўрни ҳақида

 

Куни кеча Адлия вазирлиги томонидан «давлат хизматчиларининг одоб-ахлоқ кодекси» лойиҳаси муҳокамага қўйилган. Унда Ўзбекистон Республикаси Президентининг 2021 йил 6 июлдаги ПФ–6257-сон Фармони билан тасдиқланган Коррупцияга қарши курашиш бўйича 2021-2022 йилларга мўлжалланган давлат дастурининг 2-бандида белгиланган вазифаларни инобатга олиб ҳамда Ўзбекистон Республикасида давлат хизматчиларининг одоб-ахлоқининг ягона қоидаларини белгилаш, давлат хизматида суиистеъмолчиликларнинг олдини олиш ва коррупцияга қарши курашиш самарадорлигини ошириш асосий мақсад сифатида белгиланган. Биз ушбу “давлат хизматчиларининг одоб-ахлоқ кодекси”нинг барча моддалари билан танишиб чиқдик. Ҳақиқатдан ҳам коррупцияга қарши курашиш учун яхши лойиҳа шакллантирилган. Лекин бизни кодекс лойиҳасининг 32-моддасида келтирилган талаблар ҳайрон қолдирмоқда. Унда «Давлат ташкилотларида барча ходимларга иш жойида бир хилда уларнинг сиёсий ва мафкуравий қарашларини ёки динга муносабатини акс эттирувчи либосларда бўлиш ёки белгиларни тақиб юриш тақиқланади» дейилади. Биз бу моддани қай йўсинда талқин қилиш кераклигига аниқлик киритиш мақсадида Адлия вазирлиги билан боғландик. Бизга вазирлик матбуот котиби Севара Уринбаева шундай жавоб берди: «Виждон эркинлиги ва диний ташкилотлар тўғрисида»ги Қонунда Ўзбекистон Республикасида дин давлатдан ажратилган. Шунингдек, Давлат турли динларга эътиқод қиладиган ва уларга эътиқод қилмайдиган фуқаролар, турли динларга мансуб диний ташкилотлар ўртасида ўзаро муроса ва ҳурмат ўрнатилишига кўмаклашади, диний ақидапарастлик ҳамда экстремизмга, муносабатларни қарама-қарши қўйиш ва кескинлаштиришга, турли конфессиялар ўртасида адоватни авж олдиришга қаратилган хатти-ҳаракатларга йўл қўймайди.

Конституциянинг 12-моддасига асосан ҳеч қайси мафкура давлат мафкураси сифатида ўрнатилиши мумкин эмас.

Шунингдек ички тартиб қоидалар бор. Унга асосан айрим жойларда дресс код талаб этилади”. 

«Виждон эркинлиги ва диний ташкилотлар тўғрисида»ги Қонунда «диний либос» тушунчаси олиб ташланган эди, лекин «давлат хизматчиларининг одоб-ахлоқ кодекси»нинг 32-моддасида «динга муносабатини акс эттирувчи либосларда бўлиш» жумласи киритилган. Буни қандай изоҳлаш мумкин? Давлат ташкилотларида ишлайдиган аёлларимизнинг рўмол ўраши ҳам ушбу кодекс билан энди тақиқлаб қўйиладими? Бу саволларга ҳам Севара Уринбаевадан жавоб олдик. «Давлат ташкилотларида фақат шунақа бўлади. Бу давлат хизматчиларига қўйилган талаб» деди Севара Уринбаева. Бундан шуни англаш мумкинки агар ҳеч бир ўзгартиришларсиз ушбу «давлат хизматчиларининг одоб-ахлоқ кодекси» тасдиқланса яна давлат ишида ишлайдиган рўмол ўрайдиган аёлларимизга қийин бўлади. Айнан биз муҳокама қилаётган «динга муносабатини акс эттирувчи либосларда бўлиш» жумласи тўғрисида Azon гуруҳи ходими Ғайратхўжа Ғаффорхўжа ўғли фейсбукдаги ўз саҳифасида шундай изоҳ қолдирган: «Давлат хизматчиларининг ягона одоб-ахлоқ қоидалари» бўйича 2 муҳим нуқта: 1. Ушбу қоидалар коррупцияга қарши кураш доирасида ишлаб чиқилган. 2. Маълум бир хорижий давлатлар тажрибасидан фойдаланилган.

1. Ходимларнинг кийинишини коррупцияга умуман алоқаси йўқ. Агар камтарроқ кийиниш керак дейилса, тушунамиз, озгина одобдан дарс ўтилибди, деб, лекин ўзи зўрға қутулганимиз, шу вақтгача ҳеч ким тарифлаб беролмаган «диний либос» ўрнига янги «динга муносабатни акс эттирувчи либос» тушунчасини киритиб, нимага эришилмоқчи? Парламент мажлиси ҳақида «инсонлар уларни қонунлар асосида бошқаришларини истайдилар» номли мақола чиқарган Адлия вазирлиги нега яна янги мужмал ибораларни қўллашни бошлаяпти?

2. Ўрганилган хорижий давлатлар кодексларини кўриб чиқдик, айнан АҚШ, Россия, Қозоғистон, Молдова ва, ҳатто, Болгария ҳужжатлари, лекин ҲЕЧ БИРИда «динга муносабатни акс эттирувчи либос»га яқин жумла ҳам тополмадик! Кийиниш маданияти ҳақида уларда ё умуман гапирилмаган, ё бошқа нарса айтилган.

Нега коррупцияни енгиб бўлмайди деса, масъул ташкилотлар бу «кураш»га бошқа нарсаларни ҳам қўшиб юборишларини ва шунинг оқибатида асосий масала қолиб кетишини айтиш мумкин, афсус!

Ҳурматли ушбу лойиҳа масъуллари, муаммо ходимларнинг кийимида эмас. Буни тушунишингизни сўраймиз. Виждон (эътиқод) эркинлигини чин дилдан ҳурмат қилайлик! Ҳеч бўлмаса ўзингиз томонингиздан кўп бора кўтариладиган гендер тенглигининг риоясини қилинг. Давлат органларида масъул лавозимларда аёллар сонини кўпайтиришга «рўмолли»ларнинг бўшатиш орқали эришмоқчимисизлар? Нега бир ташаббус билан чиқсангиз қўшимча муаммо яратасиз? Коррупцияга қарши шундай курашиладими? Таниш-билишчилик, маҳаллий уруғ-аймоқчиликка қарши шундай йўл тутиладими? Давлат маблағларини талон-тарож қилиниши тўхтатиш «аёллар кийими» билан ҳал қилинадими?”.

Биз бу масалага ойдинлик киритиш мақсадида ижтимоий тармоқларда фаол бўлган, ҳар бир чиқаётган қонун ва фармонларга ўз фикр ва мулоҳазаларини билдириб борадиган юртдошларимиз фикри билан қизиқдик. Шулардан бири фейсбук фойдаланувчиси  Маҳфуза Назарова ушбу кодекс лойиҳаси ҳақида бир қатор танқидий, лекин асослий фикрларни билдирган. “Савол: давлат хизматчисининг иш формаси борми ва бу форма қайси формат ҳамда тамойиллар асосида танланган ва жорий этилган?

Диний либос деганда нимани тушунишимиз керак?

Агар рўмол назарда тутилган бўлса, рўмол – диний либос эмас, у шунчаки бош кийим. Салла, роҳибаларнинг либоси, епископларнинг либосини, осиб юрадиган хочини диний либос деса бўлади.

Либослар бўйича чекловлар Конституцияда белгиланган нормалар ҳамда “Виждон эркинлиги тўғрисида”ги Қонуннинг моддаларига зид эмасми?

Кейин нима учун айнан диний либос, бошқа ҳар қандай либослар мумкинми шунда?! Масалан, миниюбка, шорти, жинси шим, йиртиқ шимлар, тор, ўта очиқ кўйлаклар…

Мумкин бўлмаса, нега улар ҳақида ҳеч нарса дейилмаган?..

Бундан ташқари, спиртли ичимликлар ва маст қилувчи моддалар қабул қилиши, саёқ юриши, турмуши бўла туриб, яширинча ишқий муносабатларда бўлиши, сўкиниб гапириши, қўл кўтариш, зўравонлик қилиш мумкинмаслиги бўйича бандлар нега йўқ?!

Жамоатчилик муҳокамасига қўйилган бўлса, чиндан ҳам, қайта кўриб чиқишсин.

Ҳа, айтганча, хизматчиларнинг мажбуриятлари ёзилганида ҳуқуқлариниям эслаб ўтиш керак. Давлат хизматчисиям мундоқ олиб қараганда – оддий фуқаро, фақат иш пайти хизматчи” деб ёзади Маҳфуза Назарова.

Ушбу кодекс лойиҳаси аҳоли муҳокамасига қўйилгандан буён юртдошларимиз томонидан кодекс лойиҳасига бераётган таклифларини ҳам ўргандик. Ачинарлиси шундаки, халқимиз чиқарилаётган қонунлардан норози бўлишади, лекин қонунлар тасдиқланишидан олдин аҳоли муҳокамасига қўйилганда бунга кўпчилик бефарқ қарамоқда. Биргина «давлат хизматчиларининг одоб-ахлоқ кодекси» лойиҳасини оладиган бўлсак кодекс лойиҳаси муҳокамага қўйилганига беш кун бўлсада бор йўғи бешта таклиф берилган. Бу таклифларнинг  тўрттаси кодекснинг 32-моддасига ўзгартириш киритиш тўғрисида.

Кодекс лойиҳасига берилган таклифларни келтириб ўтсак: 

Ғайратхўжа Сайдалиев (тадбиркор):

«32-модда. Давлат хизматчисининг ташқи кўринишига оид талаблар» бўлимидаги «…Давлат ташкилотларида барча ходимларга иш жойида бир хилда уларнинг сиёсий ва мафкуравий қарашларини ёки динга муносабатини акс эттирувчи либосларда бўлиш ёки белгиларни тақиб юриш тақиқланади» бандини аниқроқ очиб берсангиз. Ушбу банд билан давлат ишларида хизмат қилувчи аёл-қизларимизга рўмол ўраш тақиқланиши мумкинми?».

Хадича Рамазон қизи Эрдонова (давлат хизматчиси):

«32-модда. Давлат хизматчисининг ташқи кўринишига оид талаблар» билим ва салоҳиятли, чинакам касбига садоқатли кадрларни кўпайтириш керак бўлган бир вақтда бундай норма бирмунча аёллар учун тўсиқ бўлиқ қолади. Рўмол масаласи оғриқли нуқталигича қолмоқда… Имконият бериб иш салоҳиятини назорат қилган фойдалироқ”.

Қаландар Бекназаров (тадбиркор):

«Конституцияда дин, эътиқод эркинлиги белгиланган. Давлатимизнинг аксарият фуқаролари ислом динига эътиқод қилади. Ислом динига эътиқод қилувчи шариат (дин) талабига тушадиган либосни кийиши шарт. Ушбу қабул қилинаётган ҳужжат 32 моддаси 2-бандида либосга нисбатан қуйилаётган талаб Конституциямизнинг моҳиятига зид эмасми».

Бобир Муратов (тадбиркор):

«Манфаатлар тўқнашуви, коррупция бўйича яхши тавсиялар берилган. Ҳамма учун бир хил ишласа бўлди. 

Фақат халқимизни асосий қисми мусулмон эканлигини била туриб, диний атрибутларни қўшиб кетилгани сал ғалати. Бунга кўпроқ изоҳ берилиши керак.

Демократияда халқнинг кўпчилик қисмининг қизиқишлари ҳисобга олинмайдими?».

Юқоридаги фикрлардан келиб чиққан ҳолда муҳокамага қўйилган кодекс лойиҳасининг 32-моддаси қайтадан кўриб чиқилса мақсадга мувофиқ бўларди.

Бу кодекс лойиҳасини аҳоли муҳокамасига қўйган Адлия вазирлиги энди «аёллар ҳуқуқларини кучайтириш бўйича қатор жиддий таклифлар»ни илгари сурмоқда. Тўғриси бу вазирликнинг қилаётган ишлари тушунарсиз.

Нурбек Ғофуров

Devami

ABD Komisyonu, Özbek cezaevlerinde 2.000’den fazla dinî mahkum tespit etti

Ozodlik.org sitesi, 13 Ekim 2021 tarihinde ABD Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu’nun Özbekistan’la ilgili her yıl peryodik olarak hazırladığı  raporu yayınladı. Aşağıda Steve Swerdlow tarafından hazırlanan rapor metninin Türkiye Türkçesi çevirisini sunuyoruz:

ABD Uluslararası Din Özgürlüğü Komisyonu, 13 Ekim’de Özbekistan ile ilgili son raporunu yayınladı.

Raporda, Özbek cezaevlerinde dinî suçlamalarla tutulan mahkum sayısının 2000’den fazla olduğunun kesinleştiği ve bunların 81’inin kimliğinin doğrulandığı kaydedildi.

Raporun yazarı, ABD Kongresi’nin Orta Asya’daki insan hakları raportörü Steve Swerdlow’un bilgilerine göre, 81 dindar kişinin çoğu işkence gördü veya başka şekillerde aşağılanmaya uğradı.

ABD Din Özgürlüğü Komisyonu’nun son raporunun başlığı “Özbekistan’ın Dini ve Siyasi Mahkumları: Baskı Uygulamasının Ortadan Kaldırılması”.

Raporda, ülkede barışçıl bir şekilde ibadetini yaptığı için hapsedilen dindar mahkûmların tam sayısının gazeteciler, insan hakları aktivistleri, ABD hükümeti, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler tarafından uzun süredir bilinmediği belirtiliyor. Özbek hükümeti bu mahkûmların sayısını veya kimliğini hiçbir zaman açıklamadı.

Raporun yazarı Steve Swerdlow tarafından zikredilen yeni rakam, Özbekistan’ı eski Sovyetler Birliği’nde en fazla sayıda dini mahkumun bulunduğu ülke yapıyor: “2 binden fazla dindar parmaklıklar ardında. Bu, eski Sovyet devletleri arasında şimdiye kadar gözlemlenen en yüksek sayı ve bu insanların serbest bırakılmasını sağlamak, hukuk savunucuları için büyük bir hedef olmaya devam ediyor.

Raporun yazarı, bu mahkumlara yönelik suçlamalara dikkat çekiyor. Böyle hüküm giyenlerin birçoğu “ülkedeki anayasal düzeni ortadan kaldırmak”, “yasaklanmış yayınları bulundurmak veya dağıtmak”, “yasak dini gruplara üye olmak” gibi suçlardan yargılanıyor. En önemlisi, rapora göre, kimliği tespit edilen 81 dini mahkûm hakkında böyle bir iddianameyi destekleyecek ciddi bir kanıt yok.

Steve Swerdlow’a göre, Özbekistan Ceza Kanunu, bu tür hükümlülere dayatılan ve çoğu Özbekistan’ın uluslararası yasal yükümlülükleriyle çelişen bir dizi madde içeriyor.

“Özbek Ceza Kanunu, Kerimov döneminde nasılsa o şekilde olduğu gibi kalıyor. Bu yüzden sorun hala devam ediyor” dedi ABD Komisyonu raporunun yazarı.

Bu hükümlülerin çoğu,  işkence, aşağılama ve  tutuklanma- yargılanma sırasında savunma taleplerinin reddedildiğini doğrulayan iddialar ileri sürdü. Ayrıca, çoğu dindar mahkûmun tutukluluk ve hapis cezaları yasa dışı bir şekilde uzatıldı.

Raporda, “Özellikle, Ceza Kanununun korkunç 221. Maddesi artık yürürlükte olmamasına rağmen, Özbekistan’daki birçok dini ve siyasi tutuklu, hapishanede konulan yeni suçlamalarla tutukluluk süreleri uzatılıyor” denildi.

Cumhurbaşkanı İslam Kerimov döneminde hükümetin, serbest bırakılmasını istemediği mahkumların hapis cezalarını uzatmak için Ceza Kanunu’nun 221. maddesini tekrar tekrar kullanması, ABD Komisyonu da dahil olmak üzere çoğu uluslararası kuruluş tarafından bir çok defa kınanmıştı.

Madde 221: Ceza infaz kurumu yönetiminin yasal taleplerine itaatsizlik:

Hapishanede cezasını çeken bir kişi, ceza infaz kurumu idaresinin kanuni taleplerine itaatsizliği ya da idarenin faaliyetlerini uygulamasını engellemesi, bir yıl içinde ceza infaz hükümlerini ihlal etmesi hallerinde 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Bu eylemler:
a) Tehlikeli ve mükerrer suçlu tarafından,
b) Ağır veya çok ciddi bir suçtan hüküm giymiş bir kişi tarafından işlenmesi halinde,
üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Raporun yazarı Steve Swerdlow, hükümlülerin ceza sürelerinin yasa dışı bir şekilde uzatıldığını ve genel olarak Ceza Kanunu’nun 159, 216 ve 244. maddeleri uyarınca kendilerine yöneltilen suçlamaların asılsız olduğunu, mahkumlara yönelik işkence ya da tahkir edici muamele yapıldığını doğrulayan bir çok delil mevcut olduğunu söyledi.

Raporda 2000’li yılların başlarında 15-18-20-25 yıl gibi çok uzun süreli hapis cezalarına çarptırılan çok sayıda hükümlünün, özellikle yasaklı dinî grup “Hizb-üt Tahrir” ile ilişkili olmakla suçlanarak ailesiyle birlikte hapsedilmiş mahkumların halen parmaklıklar arkasında olmasının Shavkat Mirziyoyev hükümeti ve bir dizi uluslararası kuruluşun dikkat etmesi gereken bir durum olduğu ayrıca vurgulanıyor.

Raporda, “Açıkçası hükümet, ‘derhal serbest bırakmak şartıyla’ daha önce hükümet tarafından “aşırılıkçı” veya “terörist” olarak kabul edilen gruplarla ilgili olarak açılmış olan tüm ceza davalarını yeniden incelemeye almalıdır” denildi.

Aynı zamanda Amerikalı bir avukat olan raportör Swerdlow, Shavkat Mirziyoyev’in iktidara gelmesinden bu yana yaklaşık 50 tanınmış mahkumun serbest bırakılmış olduğunu, bunun dışında da yüzlerce dini mahkumun serbest bırakıldığını, bu durumun takdir edildiğini belirtti.

Bununla birlikte, Swerdlow, diğer hak savunucuları, Birleşmiş Milletler ve insan hakları örgütleriyle birlikte Avrupa Birliği’nin bu yılın başlarında Özbek hükümetiyle yaptığı görüşmelerde de vurgulandığı gibi, mahkumların aklanması meselesi çözümlenmemiş olarak kalmaya devam ediyor.

“Hiçbir siyasi tutsak rehabilite edilmedi ve hükümet konuyu tartışmaya bile çalışmadı. Başka bir deyişle, Kerimov döneminde, siyasi motiflerle suçlama ve hapsetme olgusu vardı ve bu ülkenin tüm uluslararası yükümlülükleriyle çelişiyordu” diyor Swertlow.

Swerdlow’a göre, Mirziyoyev’in yönetimi sırasında da dindarlardan önemli sayıda insan hapsedildi. Raporda, Umar Badalov (2017’de tutuklandı) ve Muhammed Rashidov (2018) dahil olmak üzere bir dizi mahkumun ismi kaydedildi.

ABD komisyonunun raporu, siyasi suçlamalarla hapsedilen eski diplomat Kadir Yusupov (2018), blog yazarları Otabek Sattori (2020) ve Miraziz Bozorov’un (2021) akıbetine de odaklanıyor.

Özbek yetkililer, ülkedeki cezaevlerinde herhangi bir dini veya siyasi mahkum bulunduğunu yalanladı. Mirziyoyev iktidara geldiğinden beri hükümetin bu konudaki tutumu değişmedi.

Ocak ayında, Cezaevleri Başkanlığı Eğitim ve Sosyal Psikolojik İşler Dairesi Başkanı Yarbay Jamshid Sultanov, Özbekistan’da dini inançları nedeniyle hapis cezası çeken insanların varlığını bir kez daha reddetti. 28 Ocak’ta AOKA’da düzenlediği basın toplantısında “tüm mahkumlar kanun önünde eşittir” dedi. Yetkili Sultanov’a göre “Özbek hukukunda böyle bir hükümlü kategorisi yok, hepsi kanun önünde eşittir”.

Azadlık (ozodlik.org), bu rapor ve içinde adı geçen mahkumlar için özel bir program hazırlıyor.

 

Haberin Özbekçe metni:

АҚШ комиссияси Ўзбекистон қамоқхоналарида 2000 дан ортиқ диний маҳкумни аниқлади

Халқаро диний эркинлик бўйича АҚШ Комиссияси 13 октябрь куни Ўзбекистонга оид навбатдаги ҳисоботини эълон қилди.

Ҳисоботда Ўзбекистон қамоқхоналарида диний мотивларда айланиб сақланаётган 2 мингдан ортиқ маҳкумни аниқлангани, булардан 81 нафарининг шахси тасдиқлангани қайд этилган.

Ҳисобот муаллифи, АҚШ Конгрессининг Марказий Осиёда инсон ҳуқуқлари бўйича маърузачиси Стив Свердловнинг қайд этишича, 81 нафар диндорнинг аксари қийноқ ёки бошқа турдаги таҳқирларга учраган.

АҚШнинг Диний эркинликлар бўйича комиссиясининг бу галги ҳисоботига “Ўзбекистоннинг диний ва сиёсий маҳбуслари: Репрессия амалиётини бартараф қилиш” деб ном берилган.

Унда мамлакатда тинчгина ибодатини қилиб юргани учун қамоққа ташланган диндор маҳкумларнинг аниқ сони узоқ муддатдан буён журналистлар, инсон ҳуқуқлари ҳимоячилари, АҚШ ҳукумати, Европа Иттифоқи ҳамда БМТ учун номаълум қолаётгани таъкидланади.

Ўзбекистон ҳукумати бундай маҳкумлар сони ва шахсига доир маълумотларни ҳеч қачон ошкор қилмаган.

Ҳисобот муаллифи Стив Свердлов келтирган янги рақам, Ўзбекистонни собиқ совет ҳудудида диндор маҳкумлари энг кўп давлатга айлантиради:

“Тахминан 2 мингдан ортиқ диндор панжара ортида қолмоқда. Бу собиқ совет давлатлари орасида ҳозир кузатилган энг катта рақам ва бу одамларни озодликка чиқаришга эришиш ҳуқуқ ҳимоячилари учун катта мақсад бўлиб қолмоқда”.

Ҳисобот муаллифи бу маҳкумларга қўйилган айбловларга эътиборни қаратади. Бундай маҳкумларнинг аксари “мамлакатда конституцион тузумни ағдариш”, “тақиқланган адабиётларни сақлаш ёки тарқатиш”, “тақиқланган диний гуруҳларга аъзолик” сингари жиноятларда айбланган.

Ҳисоботда таъкидланишича, энг муҳими, шахси аниқланган 81 нафар диндор маҳкумга бундай айблов қўйилиши учун асос бўладиган бирор жиддий далил йўқ.

Стив Свердловга кўра, Ўзбекистон Жиноят кодексида бундай маҳкумлар бўйнига қўйилган қатор моддалар борки, буларнинг аксари Ўзбекистоннинг халқаро ҳуқуқий мажбуриятларига зиддир.

“Ўзбекистон Жиноят кодекси амалда Каримов даврида қандай бўлса, шундайлигича қолмоқда. Шу боис муаммо ҳануз мавжуд”, деб таъкидлайди АҚШ Комиссияси ҳисоботи муаллифи.

Бу маҳкумларнинг аксари қийноқ, таҳқир ҳамда ҳибсга олиш, судлаш жараёнида ҳимоя сўрови рад этилганига оид асосли иддаоларни келтирган. Бунга қўшимча, аксар диндор маҳкумларнинг ҳибсда ва қамоқда сақлаш муддатлари қонунга зид тарзда узайтирилган.

“Хусусан, Жиноят кодексининг даҳшатли 221-моддаси ҳозир қўлланилмаётган бўлса-да, Ўзбекистондаги кўплаб диний ва сиёсий маҳкумлар қамоқхонада қўйилган янги айбловлар билан муддати узайтириб келинмоқда”, дейилади ҳисоботда.

Марҳум президент Ислом Каримов даврида ҳукумат озодликка чиқаришни истамаган маҳкумларнинг панжара ортида қамоқ жазосини узайтириш учун Жиноят кодексининг 221-моддаси муттасил қўлланиши аксар халқаро ташкилотлар, хусусан АҚШ комиссияси томонидан ҳам кўп бор қораланган.

221-модда. Жазони ижро этиш муассасаси маъмуриятининг қонуний талабларига бўйсунмаслик:

  • Озодликдан маҳрум қилиш жойида жазони ўтаётган шахснинг жазони ижро этиш муассасаси маъмуриятининг қонуний талабларига бўйсунмаслиги ёхуд маъмуриятнинг ўз фаолиятини амалга оширишига бошқача йўсинда тўсқинлик қилиши, башарти, маҳкумга нисбатан бир йил мобайнида жазони ўташ тартиби талабларини бузганлиги учун жазони ижро этиш колониясининг карцерига ўтказиш тариқасидаги жазо қўлланилганидан ёки турмага ўтказилганидан кейин содир этилса, — уч йилгача озодликдан маҳрум қилиш билан жазоланади.
  • Ўша қилмишлар:
  • а) ўта хавфли рецидивист;
  • б) оғир ёки ўта оғир жинояти учун ҳукм этилган шахс томонидан содир этилган бўлса, —
  • уч йилдан беш йилгача озодликдан маҳрум қилиш билан жазоланади.

Ҳисобот муаллифи Стив Свердовнинг айтишича, маҳкумларнинг жазо муддатлари ноқонуний узайтирилиши ва умуман, уларга Жиноят кодексининг 159, 216, 244 моддаларига асосланиб қўйилган айбловларнинг асоссиз экани, маҳкумларга нисбатан қўлланилган қийноқ ёки таҳқирларни асословчи кўплаб ҳужжат, маҳкумлар ва яқинларининг кўрсатмалари, фотосуратлар йиғилган.

Ҳисоботда 2000-йиллар бошида 15, 18, 20, 25 йиллик ўта узоқ муддатга қамалган, айниқса “Ҳизбу Таҳрир” тақиқланган диний гуруҳига алоқадорликда айбланиб, оиласи билан қамалган маҳкумлар ҳануз панжара ортида қолаётгани Шавкат Мирзиёев ҳукумати ва қатор халқаро ташкилотлар эътибор қаратиши лозим бўлган долзарб муаммо экани алоҳида таъкидланади.

“Кўриниб турибдики ҳукумат, зудликда озод қилиш шарти билан, ҳукумат назарида “экстремист” ёки “террорчи” деб қаралган гуруҳларга алоқадорлик айби билан очилган жиноят ишларининг барчасини текшириб чиқиш лозим”, дейилади ҳисоботда.

Айни пайтда америкалик ҳуқуқшунос Шавкат Мирзиёев ҳокимиятга келиши билан 50 га яқин таниқли маҳкумлар озодликка чиқарилгани, бундан ташқари яна юзлаб диндор маҳкумларнинг озод қилинганини олқишлайди.

Аммо бу маҳкумларни оқлаш масаласи очиқ қолаётгани Свердлов ва бошқа ҳуқуқ фаоллари, БМТ ва инсон ҳақлари ташкилотлари, шунингдек, Европа Иттифоқининг Ўзбекистон ҳукумати билан шу йил бошида кечган мулоқоти чоғида таъкидланган.

“Озодликка чиққан бирорта сиёсий маҳкум реабилитация қилинмади ва ҳозиргача ҳукумат бу масалани ҳатто муҳокама қилишга ҳам ҳаракат қилгани йўқ. Яъни Каримов даврида сиёсий мотивлар билан айблаб қамаш феномени бор эди ва бу – мамлакатнинг барча халқаро мажбуриятларига зид эди”, дейди Свердлов.

Свердловга кўра, Мирзиёев даврида ҳам диндорларнинг анчагина қисми қамоққа ташланган. Ҳисоботда Умар Бадалов (2017 йилда қўлга олинган) ва Муҳаммад Рашидов (2018 йил) каби қатор маҳкумларнинг номи келтирилади.

Шунингдек, АҚШ комиссиясининг ҳисоботида сиёсий айблар билан қамалган собиқ дипломат Қодир Юсупов (2018 йил), блогерлар Отабек Сатторий (2020) ва Миразиз Бозоров (2021) тақдирига эътибор қаратилган.

Ўзбекистон расмийлари мамлакат қамоқхоналарида диний-сиёсий маҳкумлар борлигини рад этиб келадилар. Ҳукуматнинг бу борадаги мавқеи Мирзиёев ҳокимиятга келганидан сўнг ҳам ўзгармади.

Шу йил январида Жазони ижро этиш бош бошқармаси Тарбиявий ва ижтимоий психологик ишларни ташкил этиш бошқармаси бошлиғи, подполковник Жамшид Султонов Ўзбекистонда диний эътиқоди боис жазо ўтаётганлар борлигини яна бир марта рад этган.

Унинг 28 январь куни АОКАда ўтказилган матбуот анжуманида таъкидлашича, “барча маҳбуслар қонун олдида баробар”.

«Ўзбекистон қонунчилигида бунақа тоифадаги маҳкумлар мавжуд эмас — уларнинг барчаси қонун олдида баробар”, деб айтган мулозим.

Озодлик ушбу ҳисобот ва унда номи тилга олинган маҳкумларга оид махсус дастурни ҳозирламоқда. 

https://www.ozodlik.org/a/aqsh-o-zbekiston-diniy-mahkumlar-/31506794.html?fbclid=IwAR1Yvhc6a3k8JYxFzpcWIZYC8SGfpz36JeMjp0tE8ABF9Rp8fpOZJEKUtT4

Devami

Özbekistan, 2020’nin 11 ayında 1,7 milyar dolarlık tekstil ürünü ihraç etti

Özbekistan, geçen yılın ocak-kasım döneminde 1,7 milyar dolarlık tekstil ürünleri ihracatı gerçekleştirdi.

Özbekistan Devlet İstatistik Komitesi’nden yapılan açıklamaya göre, geçen yılın 11 ayında ülkenin tekstil ürünleri ihracatı, 2019’un aynı dönemine kıyasla 225,8 milyon dolar artışla 1,7 milyar dolar oldu.

Özbekistan’ın en fazla tekstil ürünü ihraç ettiği ülkelerin başında 596,8 milyon dolarla Rusya geldi. Rusya’yı, 370,4 milyon dolarla Çin, 248,8 milyon dolarla Kırgızistan, 189,6 milyon dolarla Türkiye, 40,1 milyon dolarla Polonya ve 38,4 milyon dolarla Kazakistan takip etti.

Geçen yılın 11 ayında Özbekistan’da 2,9 milyar dolarlık tekstil ürünleri üretildi. Tekstil ürünleri ihracatı, ülkenin toplam ihracatının yaklaşık yüzde 11’ini oluşturdu.

Dünyanın önde gelen pamuk üreticilerinden olan Özbekistan, 2020’den itibaren pamuk lifi ihracatını tamamen durdururken, ürettiği pamuğun tamamını ülkedeki fabrikalarda işlemeyi ve tekstil ürünleri ihracatını 2025’te 8 milyar dolara çıkarmayı hedefliyor.

https://www.trtavaz.com.tr

Devami

ÖZBEKİSTAN’DA İŞKENCEDE BİR AYDA 3. ÖLÜM

Geçtiğimiz Haziran ayının 18’inde, Taşkent’te bir mahkum daha ailesine ölü olarak teslim edildi. Böylece bir ay içinde işkencede ölenlerin sayısı üçe çıktı.

Bundan önceki ölüm olayında Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyayev, “İçişleri Bakanlığı’nın halktan özür dilemesini” talep etmişti.

20 Mayıs 2020 günü Namangan’da Husanhan hocanın cezaevi çıkışında öldürülmesinin ardından, Andican şehrinde gözaltında bulunan A. Abdukerimov İçişleri Bakanlığı görevlileri tarafından 11 Haziran günü ailesine ölü olarak teslim edilmişti. 18 Haziran’da da Taşkent’te ölen Ferruh Hıdırov‘la birlikte 30 gün içinde “işkencede ölenlerin sayısı” üçe yükseldi.

Xusanxon Domla 2008’den beri hapishanede tutuluyordu

Husanhan (Xusanxon) hoca 2008 yılından beri “dini gerekçelerle anayasal düzene karşı olmak” suçlamasıyla tutuklu bulunuyordu. 2020 yılı Mayıs ayında çıkarıldığı mahkemede tarafından “şimdiye kadar boşu boşuna hapiste kalmışsınız” denilerek serbest bırakılmıştı. Tahliye kararının ardından İİB (İçişleri Bakanlığı) yetkilileri tarafından yeniden gözaltına alınan Husanhan hoca, bir kaç gün sonra ölü olarak ailesine teslim edildi. Özbekistan cezaevlerinde İslam Kerimov döneminde suçsuz olarak tutuklanan daha kaç tane hocanın “boşu boşuna” yattığı bilinmiyor.

Mayıs ayında Andican’da gözaltına alınan A.Abdukerimov‘un, göz altına alınıp İİB binasına girmesinden sonra resmi kayıtlara göre “hayatı ve sağlığı için tehlikeli bir şekilde zor kullanıldığı, kanunsuz olarak gözaltında tutulduğu ve bunun sonucunda da sağlık durumunun kötüleşmesi üzerine 1 Haziran’da hastaneye sevk edildiği” ve 11 Haziran günü de vefat ettiği anlaşıldı. Abdukerimov soruşturmasının değerli taş ticaretiyle ilgili bir şikayet üzerine yürütüldüğü bildirildi. İİB binasında yapılan işkence sonucunda ölüm olayının kesinleşmesi üzerine başlatılan soruşturmada, 3 memur “işkence sonucu ölüme sebep olmak” suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine konuldu.

Abdukerimov’un işkencede öldüğünün kesinleşmesinden kısa bir süre sonra Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyayev, “Adil yargılamayı sağlamak ve Yolsuzlukla mücadele sistemini geliştirmek” konulu bir video konuşmasında “Neden operasyon-arama-sorgulama’yı kontrol eden savcılar, İçişleri (Bakanlığı) yetkilileri, <<Bundan biz sorumluyuz>> diye çıkıp konuşmuyor, <<Bu görevlilerin bilgisini artırmadık, kanun dairesinde çalışmayı, insanlara muamele etmeyi öğretmedik>> diye neden halktan özür dilemiyorsunuz? Bu gibi nahoş olayların tekrar etmemesi için hangi teşkilat veya şube müdürü net bir plan veya program geliştirdi? Bin esefle söylemeliyim ki, sizlerin duyarsızlığı ve cehaleti, reformlarımızı itibarsızlaştırmakta” dedi. (kun.uz’dan aktaran BBC )

2020 yılı içinde ve son 30 gün içinde meydana gelen üçüncü “işkencede ölüm” olayı ise 18 Haziran günü Taşkent’te Hıdırov Ferruh Enveroviç‘in vefatı. Hastane kayıtlarına göre “Tutuklu hasta odasında otururken dengesini kaybederek yüzüstü düşüp, burun ve dudaklarının üzerinde sıyrıklar oluşması sonucu gerekli tedavisinin yapıldığı” iddia ediliyor.

Yakınlarına dayandırılan bilgiye göre, mahkumiyet süresi biten Ferruh Hıdırov bir süre önce ailesine telefon ederek, hapishane yetkililerinin para talep ettiklerini söylemiş, hatta banka hesap numaralarını vermiş.

Özbekistan’da 20 Mayıs-20 Haziran günleri arasındaki 30 gün içinde meydana gelen işkencede ölüm olaylarının ilki dinî muhalif bir hocanın, Husanhan Hocanın şehadetine sebep olurken, diğer iki maktulün adli vak’alardan dolayı işkence gördükleri belirtiliyor.

TÜRKİSTANDER HABER MERKEZİ

Devami

“Özbekistan halkına hizmet için yola çıktık”

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cevdet Erdöl, Özbekistan’da Sağlık Bilimleri Üniversitesince kurulan İbn-i Sina Tıp Fakültesi ve Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokuluna ilişkin “Buhara’da vereceğimiz tıp eğitiminin neticesinde donanımlı gençler yetiştirmek ve Özbekistan halkına hizmet etmek üzere yola çıktık.” dedi.

Erdöl, tarihi Buhara şehrinde kurulan Sağlık Bilimleri Üniversitesi İbn-i Sina Tıp Fakültesi ve Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokuluna ilişkin AA muhabirine açıklamalarda bulundu.

Buhara Devlet Tıp Enstitüsü bünyesinde Sağlık Bilimleri Üniversitesi İbn-i Sina Tıp Fakültesi ve Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulunu açtıklarını dile getiren Erdöl, “Türkiye’nin yurt dışında açmış olduğu ilk tıp fakültesini tıbbın atası İbn-i Sina’nın memleketi olan Buhara’da açmak bize büyük bir mutluluk veriyor.” ifadesini kullandı.

Özbekistan’da tıp ve sağlık eğitiminin gelişmesine katkıda bulunmak istediklerini vurgulayan Erdöl, “Buhara’da vereceğimiz tıp eğitiminin neticesinde donanımlı gençler yetiştirmek ve Özbekistan halkına hizmet etmek üzere yola çıktık. Bu gençler, sağlık sisteminde önümüzdeki yıllarda büyük bir atılım yapmasını beklediğimiz Özbekistan’ın önemli yapı taşlarını oluşturacaktır.” dedi.

Erdöl, imkanlar açısından Buhara’da eğitim yuvası kurmanın başkentte kurmaya göre daha zor olmasına rağmen, tıbbın atası İbn-i Sina’nın memleketini seçtiklerini kaydederek bu konuda verdikleri destekten dolayı iki ülke cumhurbaşkanlarına teşekkürlerini iletti.

Özbekistan ile iki yıldır staj ve ihtisas eğitimi alanlarında iş birliklerinin devam ettiğini söyleyen Erdöl, “Bir tıp fakültesi olarak, ülkemizin yurt dışında yapmış olduğu ilk adım. Bu hayırlı adımın Buhara’da, İbni Sina’nın memleketinde atılmış olması oldukça önemli ve bunu çok önemsiyoruz.” ifadesini kullandı.

Erdöl, ilk yıl 146 olan öğrenci sayısının sonraki yıllarda daha da artacağını belirterek şöyle devam etti:

“Biz bu işi belli bir planlama dahilinde yaptık. Aslında hem Özbekistan’dan ve Türkiye’den hem de Türk cumhuriyetlerinden öğrenci alınmasını planlamıştık. Ama bu yıl sadece Özbekistan’dan öğrenci alabildik. Bu işlemleri çok kısa sürede tamamlamasından dolayı Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Başkanı Yekta Saraç Hoca’mıza da teşekkür ederiz. YÖK’ten izin aldık. Sayın Cumhurbaşkanı’mızın tensipleriyle açılış resmileşti. Bir Özbek atasözü var: ‘Bir kişi köprü yapar, üzerinden bin kişi geçer.’ Bir köprü yapıldı. İnşallah üzerinden bin değil, binlerce kişi geçecektir. Buna da biz katkı verdiğimiz, üzerinde emeğimiz olduğu için de ayrıca mutluluk duyuyoruz.”

– “Türkiye’nin sağlık alanındaki tecrübelerinden istifade etmek istiyoruz”

Buhara Devlet Tıp Enstitüsü Rektörü Prof. Dr. Amrulla İnayatov da Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in 2017’deki Türkiye ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmede, eğitim alanındaki iş birliğinin geliştirilmesi konusunda mutabık kalındığını anımsattı.

Bunun üzerine Türkiye’ye giden çalışma ekibinin, Sağlık Bilimleri Üniversitesinin eğitim sistemi ve potansiyelini iyice araştırdığını, Türkiye’den bir heyetin de Özbekistan Sağlık Bakanlığında yaptığı görüşmelerin ardından Buhara Devlet Tıp Enstitüsü bünyesinde Sağlık Bilimleri Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulunun açılmasına karar verildiğini anlattı.

Türk tarafının Buhara’yı seçmesinde bu şehrin İbn-i Sina’nın memleketi, geçmişte ilmin, medeniyetin, ticaretin ve çağdaş tıbbın merkezi olmasının etkili olduğuna dikkati çeken İnayatov, “Türk tarafının Buhara’yı seçmesi bizler için büyük bir şeref ve aynı zamanda büyük bir sorumluluk.” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Mirziyoyev’in tıbbın atası İbn-i Sina’nın memleketi Buhara’da tıbbın gelişmesine ayrıca önem verdiğine işaret eden İnayatov, “Türkiye ile iş birliğinde kurulan Tıp Fakültesi ve Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Özbekistan’da tıp eğitiminin ve sağlık hizmetlerinin üst düzeye çıkarılmasına hizmet edecektir.” ifadesini kullandı.

İnayatov, şimdiye kadar 100’den fazla Özbek öğrenci ve öğretim görevlisinin Türkiye’nin önde gelen tıp fakülteleri ve hastanelerinde ihtisas gördüğünü belirterek “Tıp ve sağlık eğitimi konusunda büyük bir tecrübeye sahip Türkiye’nin deneyimlerinden istifade etmek istiyoruz.” dedi.

https://www.trtavaz.com.tr/haber/

Devami