Asya’nın diplomasi merkezi: Kazakistan – Burak Çalışkan

1990’ların başında bağımsız kalıp kalamayacağı sorgulanan Kazakistan’ın diplomatik başarıları, ülkeyi Orta Asya Türk cumhuriyetleri arasında lider bir pozisyona getirmiş bulunuyor.

Burak Çalışkan

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından bağımsızlığını elde eden Kazakistan, pek çok problemle karşılaşmasına rağmen son yıllarda izlediği rasyonel ve aktif dış politika ile Orta Asya’da ağırlığını artırırken, küresel siyasette de etkin bir rol oynamaya başladı. Özellikle, ülkenin bağımsızlığından itibaren Cumhurbaşkanlığı görevini yürüten Nursultan Nazarbayev’in uluslararası krizlerdeki arabulucu rolü ile Astana ve Almatı’nın ev sahipliğinde gerçekleştirilen uluslararası müzakereler, Kazakistan’ı Asya’nın diplomasi merkezi haline getiriyor.

Dünyanın en geniş topraklarına sahip dokuzuncu ülkesi konumunda bulunan ve yeraltı kaynakları bakımından da oldukça zengin olan Kazakistan’ın uluslararası ilişkilerde son yıllarda artan etkisi, ülkenin bağımsızlıktan sonra karşı karşıya kaldığı temel problemlerini belirli ölçüde çözebilmesiyle mümkün oldu.

Aralık 1991’de bağımsızlığını kazanan Kazakistan, iç ve dış siyasetini uzun yıllar etkileyen üç temel problemle karşılaştı. Bu problemlerden ilki Rusya tarafından kontrol edilen askeri/nükleer tesis ve silahlar olarak ön plana çıktı. 1949 yılında Sovyetler Birliği tarafından inşa edilen Semipalatinsk’te bulunan nükleer deneme alanı, Baykonur uzay üssü ve nükleer başlık taşıyan 1.000’den fazla füzenin Kazakistan sınırları içinde kalması, Nazarbayev yönetimi üzerinde önemli bir baskı unsuru oluşturmuştu.

İkinci temel sorun ise Kazakistan ekonomisinin sektörel ve finansal açıdan büyük ölçüde Rusya’ya bağımlı olmasıydı. Bağımsızlığını kazanmasına rağmen 1990’ların başında ülke sanayisinin yarıya yakını doğrudan Moskova’nın kontrolündeydi. Ayrıca Rus nüfusun yoğun olduğu Kazakistan’ın kuzey bölgelerindeki üretim tesisleri, Rusya pazarı ile entegre haldeydi. Bundan dolayı bağımsızlıktan sonra Kazakistan’da Rus ekonomisine bağımlı bir dış ticaret yapısı hâkim oldu.

Üçüncü ve en önemli problem ise Kazakistan’ın etnik/demografik yapısıydı. 1989 verilerine göre 16,5 milyon olan Kazakistan nüfusu içinde Kazakların oranı yaklaşık olarak yüzde 40 iken Rusların oranı yüzde 38’e karşılık geliyordu. Geri kalan nüfusun önemli bir kısmı ise Belarus, Alman ve Ukraynalılardan oluştuğu için Kazakistan nüfusunun önemli kısmını Avrupalılar oluşturuyordu. Özellikle Moskova’nın ülkenin kuzey bölgelerinde yoğunlaşan Rus nüfusuna duyduğu ilgi, Kazakistan’ın ulusal bütünlüğü için önemli bir tehdit unsuru oluşturuyordu.

Bu noktada bağımsız Kazakistan’da kronikleşen bu üç temel problem yüzünden, Nazarbayev yönetimi Sosyo-ekonomik olarak Moskova’dan bağımsız hareket etme konusunda uzun süre boyunca zorluklar çekti. Özellikle Kuzey Kazakistan’da yoğunlaşan Rus nüfus ve ekonomik anlamda Rusya’ya bağımlılık, Nazarbayev’in izlediği politikalarda rasyonel hareket etmesini zorunlu hale getirdi. Bu sebeple Kazakistan, ilk olarak hem Rusya hem de ülkedeki Rus yerleşimcilerle önemli anlaşmazlıklar yaşamamaya çalışarak bağımsız bir devlet yapılanması oluşturmak için çaba harcadı. Buna rağmen var olan sorunlar Kazakistan’ın özellikle dış politikada Rusya’dan bağımsız hareket etmesini güçleştirdi. Ancak bu problemli alanların zamanla önemli ölçüde iyileştirildiği gözlemlenmiştir.

Nitekim ülkedeki nükleer tesis ve füzeler konusunun kendi politikalarından ziyade Rusya ve ABD’nin kararlarıyla belirlenebileceğinin farkında olan Kazakistan, sahip olduğu nükleer füze başlıklarını 1993 yılında Moskova’ya devretmeyi kabul etti ve iki yıllık bir süre içerisinde devir süreci tamamlandı. Ülkenin farklı bölgelerine dağılmış durumdaki Sovyet askeri üsleri ise, imzalanan çeşitli anlaşmalarla belirli süreler içinde Rusya’ya kiralandı. Bugün Rusya’nın Kazakistan’ın farklı bölgelerinde yedi ayrı askeri tesisi bulunuyor.

Kazakistan’ın demografik yapısı ise izlenen politikalarla zaman içerisinde önemli ölçüde değişikliğe uğradı. Aralık 1998’de Almatı’nın yerine Rus nüfusun yoğun olduğu Astana başkent yapılarak ulusal bütünlüğün sağlanması amaçlanırken, Kazak diasporası da ülkeye davet edildi. Astana yönetiminin çağrısı ve vaat edilen imkanlar üzerine Moğolistan başta olmak üzere diğer ülkelerde bulunan pek çok Kazak anavatanlarına dönerken, geri gelen bu Kazaklar Kuzey Kazakistan’a yerleştirildiler. Bağımsızlık sonrası süreçte ise ülkede bulunan Rusların önemli bir kısmı geniş gruplar halinde Rusya’ya göç etmeyi tercih ettiler. Bunların yanında Kazakların doğum oranlarının Ruslara göre oldukça yüksek olması da demografideki değişimi etkileyen önemli faktörlerden oldu.

Nitekim 2018 verilerine göre 19 milyona yaklaşan Kazakistan nüfusunun yüzde 65’ini Kazaklar, yüzde 23’ünü ise Ruslar oluşturuyor. Kazakların ülkede çoğunluğu sağlaması ve Rusların nüfus içindeki oranının 1990’lara göre yarı yarıya düşmesi, Nazarbayev yönetiminin izlediği politikalarda daha rahat hareket etmesini sağlamış bulunuyor.

Kazak ekonomisinin gelişimi ise Nazarbayev’in ilk dönemden itibaren en fazla üzerinde durduğu konulardan biri. Ülkenin sahip olduğu zengin enerji ve maden kaynaklarından dolayı sanayi de bu alanlar üzerine inşa edildi. Ancak mevcut doğalgaz ve petrolün Rusya üzerinden satılması, uzun süre Moskova’ya karşı ayrı bir bağımlılık oluşturdu. 1990’ların başında Batılı ülkelerin bölgedeki ekonomik girişimlerine karşı Rusya farklı yöntemlerle cevap verse de zamanla hem Batı hem de Çin, Kazakistan ekonomisinde oldukça önemli bir yer edindi.

Özellikle 1997 yılından itibaren Kazakistan’ın petrol ve doğalgaz sektöründe önemli bir yer edinmeye başlayan Çin, Kazak enerji kaynaklarının Çin pazarlarına taşınması amacıyla boru hatları inşa etti. Günümüzde Çin şirketlerinin Kazakistan’ın enerji piyasasında önemli bir etkinliğe sahip olduğu bilinirken, zamanla bu etkinin daha da artacağı düşünülüyor. Nitekim Kazakistan, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in 2013 yılında Astana’da yaptığı bir konuşmayla dünyaya duyurduğu Yeni İpek Yolu Projesi’nde de kendisine oldukça önemli bir konum edinmiş durumda. İki ülke arasında imzalanan 30 milyar dolarlık anlaşmanın yanında Kazakistan’ın İtalya, Hollanda ve İsviçre gibi Batılı ülkelerle geliştirdiği güçlü ticari ilişkiler de Kazak ekonomisinin Moskova’ya bağımlılığını büyük oranda kırıyor.

Nazarbayev, Moskova ile ilişkileri her zaman üst seviyede tutsa da özellikle son dönemde çok yönlü bir dış politika izlemeye çalışıyor. Astana yönetimi, ülkedeki Rus etkisini dengeleyebilmek adına hem Batı ve Çin hem de bölge üzerinde önemli etkinlikleri bulunan Türkiye ve İran ile ilişkilerini geliştiriyor. Özellikle bağımsızlıkla birlikte belirginleşen bazı temel sorunların zaman içinde belli oranda çözülmesi, iç ve dış politikada daha önemli adımlar atılmasını sağlamış bulunuyor.

Bu noktada Nazarbayev 2010 yılında Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilirken, uluslararası siyasette ise “uzlaştırıcı lider” olarak görülmekte. Nitekim Kazak lider, ilk olarak 2013 yılında İran’ın P5+1 ülkeleri ile gerçekleştirdiği nükleer müzakerelere Almatı’da ev sahipliği yapmıştı. Ayrıca 24 Kasım 2015 tarihinde bir Rus savaş uçağının Türk hava sahasını ihlal ettiği gerekçesiyle Türk jetlerince düşürülmesinden sonra gerginleşen Ankara-Moskova ilişkilerinin normalleştirilmesi sürecinde de Nazarbayev devreye girmiş ve iki ülke arasında arabulucu bir rol oynamıştı.

2010 Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) dönem başkanlığı yapan Kazakistan, 2017-2018 dönemi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğini de yerine getirerek dünya siyasetindeki görünürlüğünü daha da artırdı. Ayrıca Suriye krizinin gidişatını değiştiren Türkiye, İran ve Rusya arasındaki Astana görüşmeleri de Kazakistan’ın diplomasi merkezi olma rolünü kuvvetlendiriyor.

Bunların yanında 2017 yılında Almatı’da gerçekleştirilen 28. Kış Oyunları ve Astana’da düzenlenen bölgenin en önemli ekonomik organizasyonu EXPO 2017 ile birlikte İslam İşbirliği Teşkilatı’nın 1. Bilim ve Teknoloji Zirvesinin de Kazakistan’da gerçekleştirilmesi, ülkenin geldiği konumu göstermesi açısından önem arz ediyor.

Nazarbayev’in bu önemli diplomatik çabalarının yanında son yıllarda iç politikada gerçekleştirdiği icraatlar da dikkat çekiyor. 2017 yılının sonunda Kiril alfabesinden Latin alfabesine geçme kararı alan Kazakistan, kısa sürede kitap, dergi ve resmi belgelerin Latin alfabesi esası ile yayınlanmasında önemli bir ilerleme kaydetti. Ayrıca Mart 2017’de istikrarlı bir devlet yönetimi için görevlerinin bir kısmını parlamentoya devreden Nazarbayev, Batı kamuoyuna karşı da olumlu bir imaj çiziyor.

Bunların yanında Nazarbayev, Şubat 2019’da devletin stratejik ve ekonomik programlarının gerçekleştirilmesi konusunda hükümetin yetersiz kaldığını belirterek, Bakıtcan Sagintayev’in Başbakanlığındaki hükümetin istifasını istemiştir. Nazarbayev’in isteğiyle istifa eden mevcut hükümetin ardından Başbakan yardımcısı Askar Mamin geçici Başbakan olarak atanırken, devlet sektörünün ekonomideki payını düşürmek, bankaların şeffaflaşması, mahkemelere ve kolluk kuvvetlerine olan güveni artırmak kararın alınmasındaki temel amaçlar olarak belirlenmiştir.

Ayrıca 2018 yılında Hoca Ahmet Yesevi’nin türbesi ve Uluslararası Ahmet Yesevi Türk-Kazak Üniversitesi’nin de bulunduğu Güney Kazakistan eyaletinin ismi Nazarbayev’in talimatıyla “Türkistan” olarak değiştirildi. Bunun yanında 2019 yılında Kazakistan Merkez Bankası’nın bastığı hatıra paralarda Kazak ve Türk tarihinin önemli isimlerinin yer alması, Nazarbayev’in ülkedeki tarih bilincini yeniden güçlendirmek istediğini gösteriyor.

Vladimir Putin Rusya’sı ve Şi Cinping yönetimindeki Çin ile iyi ilişkileri olan Kazakistan, Trump liderliğindeki ABD ile de son zamanlarda önemli ölçüde bir yakınlaşma yaşıyor. Özellikle Trump’ın, pek çok konuda arabulucu rol oynayan Kazakistan’ın, Kuzey Kore’nin nükleer programı ile ilgili de önemli bir müttefik olabileceğini belirtmesi ve Kazakistan’ı “stratejik ortak” ilan etmesi, Kazak diplomasisinin yeni bir başarısı olarak yorumlanabilir.

Gerçekten de Rusya, Çin ve ABD ile aynı anda iyi ilişkilere sahip olan Kazakistan, Türkiye ve İran için de çok önemli bir ortaktır. 1990’ların başında bağımsız kalıp kalamayacağı sorgulanan Kazakistan’ın diplomatik başarısı, ülkeyi Orta Asya Türk cumhuriyetleri arasında da lider bir pozisyona getirmiş bulunuyor. On dokuzuncu yüzyılda Rusya ve İngiltere arasında yaşanan “Büyük Oyunda” olduğu gibi, günümüz küresel güçleri arasında yaşanan ve Orta Asya’nın ön plana çıkmaya başladığı jeopolitik mücadelede Kazakistan, bölgede oldukça önemli bir rol üstlenecektir.

https://www.dunyabulteni.net

Alakalı yazılar

Yorum yazın