Türkistan coğrafi olarak Asya kıtasında, Doğu’da Altay dağları ve Çin seddine, Batı’da Ural dağları ve Hazar denizine, Kuzey’de Sibirya ormanlarına, Güney’de Herat ve Horasan’a yayılan ve eski zamandan beri Türk kavimlerinin yaşamakta olduğu bölgenin ismidir. Türkistan denilince akla ilk önce, Ceyhun (Amuderya) ve Seyhun (Sirderya) nehirlerinin arasındaki, Maveraünnehr olarak adlandırılan ve medeniyetler beşiği olan bölge gelir. Türkistan’da Fergana vadisi, Altaylar, Pamir, Hindikuş, Tiyenşan dağlarının yanısıra, dünyanın 3. Büyük gölü olan Aral gölü, Balkaş gölü, Akmolla, Bişkek, Çimkent, Semerkant, Buhara, Taşkent, Kaşgar, Farab, Almata, Belh, Aşkabad gibi tarihi şehirler bulunmaktadır. Bu topraklar İmam Buhari, Tirmizi, Ahmet Yesevi, Ebu Leys Semerkandi, İmam Serahsi, Zemahşeri, Biruni, İbni Sina, Farabi, Uluğ Bey, Ali Kuşçu, Yusuf Has Hacib, Kaşgarlı Mahmut, Ali Şir Nevai, Harezmi gibi ilim erbabını, Emir Timur, Babur, Şeybani Han, Hüseyn Baykara, Harezmşah gibi devlet adamlarını yetiştirmiştir.
Uluğ Türkistan, günümüzde Özbekistan, Kazakistan, Kirgizistan, Türkmenistan, Tajikistan, Doğu Türkistan (Uygur Özerk Bölgesi), Küzey Afganistan ve Horasan topraklarını içine alan bölgenin tarihi ismidir.
Batı Türkistan‘da (2013 verilerine göre yaklaşık) 4 milyon 200 bin km2 üzerinde 80 milyon Türkistanlı yaşamaktadır.
Özbekistan : 31 milyon nüfus, 450 bin km2 yüzölçüm
Kazakistan : 17 milyon ” 2.725 bin km2 ”
Türkmenistan: 6 milyon ” 500 bin km2 ”
Tacikistan : 8.3 milyon ” 150 bin km2 ”
Kırgızistan : 6 milyon ” 200 bin km2 ”
K.Afganistan: 5 milyon ”
Doğu Türkistan‘da 1820 bin km2 üzerinde yaklaşık 40 milyon Türkistanlı yaşamaktadır.
Büyük Türkistan yaklaşık 120 milyon nüfus ile 6 milyon km2 alana sahiptir.
Türkistan’ın Önemi
Türkistan, hicri 2. asırdan itibaren İslam’ın ilim ve irfan bayrağını devralmış önemli bir bölgedir. Asırlar boyunca yetiştirdiği alimler ve gönül erleri vasıtasıyla dünyayı aydınlatmıştır. Miladi 16. asırdan itibaren bu ışık zayıflamaya meyletmişse de bu miras günümüze kadar ulaşmıştır.
19. asır sonlarında, dünyayı paylaşmak isteyen emperyal devletler müslüman halklara insafsızca saldırmaya başlamış ve Türkistan da maalesef bundan payını almış; hatta en insafsız işgal, sömürü ve asimilasyon politikalarına maruz kalmıştır. Şunu özellikle hatırlatmak isteriz ki, Türkiye’de uygulanan kültür emperyalizmi metodları Türkistan halkına da uygulanmıştır. Harf inkilabı, din eğitiminin yasaklanması, İslami kurumların kapatılması bunlara örnek verilebilir. Hem Türkiye’de hem de Türkistan’da bu uygulamalar neticesinde Müslüman Türk toplulukları birbirinden koparılmaya çalışılmıştır. Diğer bir büyük Müslüman unsur olan Arap kardeşlerimiz, yıllarca sömürgecilerin hakimiyeti altında kalmalarına rağmen umumi surette dillerinden ve alfabelerinden uzaklaştırılamamışlardır. Arap alemi içerisinde dil ve alfabe birliğinden söz edilebilir. Halbuki Türkiye ile Türkistan arasında bir alfabe birliğinden söz edilmesi bir yana dursun, Türkistan’daki topluluklar arasında dahi alfabe birliğinden söz etmek mümkün değildir. Alfabe farkı zamanla dil birliğinden uzaklaşmayı beraberinde getirmiştir. Emperyalizmin kapitalist ve sosyalist kuvvetleri bu konuda eşine az rastlanır bir işbirliği örneği göstermişlerdir.
Türkistan’ın jeopolitik önemi, doğal kaynak zenginliği ve potansiyel insan kaynağı bu bölgede birçok oyunun tezgahlanmasında en önemli sebeptir.
Bütün bunları göz önüne aldığımızda, ortak kaynaktan beslenen Türkiye ve Türkistan halkları arasındaki medeniyet, ilim, irfan ve gönül damarlarının canlandırılması, gerçekleştirilmesi gereken en önemli husustur. Şu unutulmamalıdır ki; Türkistan halkının en yakın dostu Türkiye’dir. Biz ortak sosyo-kültürel özelliklere sahip iki ayrı coğrafyada yaşayan tek bir milletiz.