Ünlü Özbek yazar Nurullah Muhammed Raufhan, Kerimov sonrası döndüğü Özbekistan hakkında değerlendirmesini yaptı
Özbekistan’da adı en çok konuşulan muhafazakâr yazar ve aydın Nurullah Muhammed Raufhan bu günlerde yine Türkiye’de.
Onun İslam Kerimov dönemini eleştiren “Bu Günler” romanı üç yıl önce yayınlanmıştı. Yazar Türkiye’den Özbekistan’a döndüğünde kısa süre tutuklanmış, yeni Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyayev hükümeti tarafından serbest bırakılmıştı. Son iki seneyi vatanında geçiren Özbek yazar için yurt dışına çıkma yasağı da kaldırılmasının ardından Raufhan şimdi çok sevdiği, “biz bir ülkeyiz” dediği Türkiye’de bulunmaktadır.
1. Kendinizi okuyucularımıza tanıtabilir mısınız?
Ben bir Özbek aydını ve yazarıyım. 1955 yılında Fergane ilinde doğdum. “Dünya Geniştir”, “Bu Yerin Adamı”, “Kuytudaki Kulübe”, “Bu Günler” adlı kitaplarım yanında “Beyaz Bina Akşamları”, “Leyli ve Mecnun” film senaryosu yazarıyım. Dünya edebiyatından Özbekçeye onlarca eser çevirdim. Anadolu Türkçesinden de birçok dini kitapları Özbek diline tercüme ettim.
2. İki yıl önce Türkiye’de yaşıyordunuz. Nedeni?
2011 yılının başlarında, “Bu Günler” adında ülkemizde bağımsızlıktan sonra yaşananları anlatan sosyal ve siyasi roman yazmaya başladım. Kitap 2013 ilkbaharında bitti. Bu romanım Özbekistan eski lideri İslam Kerimov yönetiminin milli ve dini değerlerimize karşı olan politikalarından bahsediyor. Yani kitabimde o dönemin zulüm, rüşvet, hırsızlık, yalan ve baskı politikalarını ifşa etmiştim. Ülkemizin ekonomik, politik ve manevi yönden bir çıkmaza sürüklendiğini delillerle ortaya koymuştum.
İslam Kerimov oluşturduğu otoriter rejimin böylesine keskin bir eleştiriyi kabul etmemesi doğal idi. Bu yüzden iki sene Türkiye’de yaşadım.
2016 yılında İslam Kerimov öldü. Onun yerine eski Başbakan Şevket Mirziyayev devlet başkanı oldu. Özbekistan’da politik ortam yumuşamaya başladı. Çeşitli alanlarda reformlar ilan edildi. Yeni Cumhurbaşkan baskıyı kaldırma ve ekonomiyi geliştirme sözü verdi. Özbeklerde değişim umudu uyandı. 2017 Eylül ayının sonunda ülkemdeki reformlara katkıda bulunmak amacıyla vatanıma geri döndüm.
3. Türkiye’den ayrıldıktan sonra, Özbekistan havalimanında gözaltına alındınız ve beş gün hapishanede kaldınız. Eski cumhurbaşkanı öldükten sonra yeni yönetim baskıları kaldırmaya başladığına göre, sizi niye tutukladılar?
Bu yeni dönemin çelişkileri sonucu diyebiliriz. Politik değişimler toplumun talepleri ile değil, yönetimin girişimiyle başlatıldığında böyle durum ortaya çıkabilir. Yani yeni yönetim hızlı reformlara el atmak ister, ancak toplum tabanı buna halen hazır değildir. Özellikle, Kerimov döneminin eski seçkin kadroları küçük bir değişimi bile istemiyorlar. Çünkü olumlu değişim politikaları onların kirli yönetimini ifşa edebilir. Yanı ben Özbekistan’a geri döndüğümde yeni reformcu yönetim ile buna karşı olan eski rejim kadroları çatışmasının ilk kurbanı olmuştum.
4.Hapis günlerini nasıl geçirdiniz? Size çok ciddi, yani anayasal düzeni yıkma suçlaması yönetilmesine rağmen kısa süre sonra serbest bırakıldınız? Bunu nasıl açıklarsınız?
“Anayasa düzeni” yıkma suçlaması eski rejimin siyasi ve dini muhaliflere onları yok etmek için yönettiği iftira suçlaması idi. Hâlbuki “Bu Günler” romanımda ben o zamanın düzenini yıkmaya değil, onu değiştirmeye davet ediyordum. Yani bu kitabımda yanlış bir şey yok idi. Dolayısıyla Kerimov rejimini ayakta tutmak isteyen ve küçük bir eleştiriye dayanamayan eski kadroların bana yapılan hile dolu suçlaması idi. Kerimov döneminde, böyle sahte suçlamalar ile binlerce Müslümanlar on, hatta yirmi yıl süre ile hapis cezasına mahkum oldu. Bazıları yeterince suçu olmadan öldürüldü ya da izi bırakılmadan kayboldular. Halen kendilerinden haber alınamayan insanlar var…
Bana gelince eğer ben bu suçlama ile İslam Kerimov döneminde hapse atılsa idim, bırakın sağ kalmayı, hapisten cesedimin çıkacağı kesin idi. Ancak Taşkent hava alanında gözaltına alındıktan sonra beş gün içinde serbest bırakılmam, yeni Devlet Başkanı sayın Şevket Mirziyayev’in iş başına geldiğinin olumlu bir sonucu oldu, diye düşünüyorum. Yani benim durumuma yeni Cumhurbaşkanımız Şevket Mirziyoev müdahale etti ve ben serbest kalarak aileme geri döndüm.
5. Kerimov dönemi ile ülkenizdeki mevcut durum arasındaki farklar nelerdir?
Bize milli ve dini yönden kardeş olan, hatta hepimiz beraber bir BİZ’i oluşturan Orta Asya’daki komşu devletler ile yakın ilişkiler yola koyuldu. Kardeş Türkiye ile ilişkiler geliştirildi. Ülkemiz tekrar dünyaya açılmaya başladı. Artık Özbekler dünyanın birçok ülkesine ve onlarca yabancı devletlerin vatandaşları Özbekistan’a vizesiz seyahat edebilirler. Kerimov döneminde bunları düşünmek bile imkansızdı. İç piyasa üzerindeki baskı da azalmaya başladı. Artık serbest döviz pazarına gittikçe yaklaşıyoruz. Bunun yanında yüzlerce siyasi ve dini mahkumlar hapishanelerden serbest bırakıldı. Özgür düşünenler için ceza kanunun bir korku sahnesi olan 159. madde (“Anayasal düzene zorla yıkma”) kaldırılmıştır. Hükümet, eski dönemde bu konuda birçok adaletsizlik yapıldığını kabul etti ve Başsavcılık bu zulümlerin yapıldığı hakkında bir itiraf açıklaması yaptı. Bunların hepsi güzel şeyler.
Ancak bu değişiklikler bana kalsa halen yeterli değildir. Devlet yönetimi içinde “eski” ve “yenilikçi” kadrolar arasında bir mücadele var ve bunun olması doğaldır. “Eskiler” pozisyonlarını kolayca vermek istemiyorlar. “Yenilikçiler” ise ülkede henüz yeterli güç elde edemediler. Bu mücadele sonucunda, bazı alanlarda başlayan reformlar tamamlanamıyor. İfade ve basın özgürlüğü ve siyasi özgürlüklere halen geçemedik bile. Tabii ki, 27 yıllık baskı politikaları hemen silinmeyecek. İnşa Allah, yakın gelecekte toplumumuzun yine de özgürleşmesine, yeniden canlanmasına, siyasi ve kültürel alanlarda ilerleme sağlanmasına inanıyorum.
6. Siz bir yazar ve aydın kişisiniz. Özbekistan’da şu anda Edebiyat ortamı ve aydınların durumu nedir?
Yirmi yedi yıl önce, Rus-Sovyet sömürgeciliğinden kurtulduğumuzu ilan etmemize rağmen ideoloji ve zihinsel olarak hala komünist fikirlerin etkilerinden tam olarak kurtulamadık. Ne yazık ki, bu olumsuz etki aynı zamanda milletimizin manevi durumunun aynası olan aydınlarımız ruh halinde de görülmektedir. Ben halen Özbek edebiyatının milli dönüş yapamadığı görüşündeyim. Stalin’in döneminde maneviyatı tekelleştirmek ve onun baskı politikalarına hizmet etmek için oluşturulan “Yazarlar Birliği” adındaki devlet kurumu halen edebiyatı alanını kendi kontrolü altında tutmaktadır. Bu yalan icat tekeli kaldırmadıkça, gerçek edebiyat özgürlüğünü elde etmemiz zordur.
7. Türk kültürü ve edebiyatı Özbekistan’da nasıl tanınmaktadır?
Türk kültürü ve edebiyatı denildiğinde Özbeklerin aklına halen Sovyet dönemindeki çeviriler geliyor. O zamanlar, siz de tahmin edersiniz, Sovyet komünist ideolojiyle uyumlu yazarların eserleri Özbek diline tercüme edilirdi. Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Reşat Nuri Güntekin çok popülerdi. Son zamanlarda, Özbekistan Halk Şairi Camal Kemal, orta çağ Türk edebiyatı yazarı Yunus Emre’in şiir kitabını tercüme etti. Özbek TV Türk dizilerini yayınlıyor. Ancak, ne yazık ki, sizlerde yapılan bazı TV şovlar ve filmler bizim milli edep ve örflerimize uygun değildir. Halkımız bundan memnun değil. “Türk kardeşlerimiz ahlaki olarak bu kadar eridiler mi?” diye şaşırıyorlar. Sizin gerçek tarihiniz ve Müslüman Türk halkının günlük yaşamını anlatan filmleri seyretmek isteriz. Şu anda gösterilen Türk dizilerinin çoğu manadan yoksun, Özbek ve Türk halklarının milli ve dini kimliğine maalesef uygun olmayan sahneler ile doludur.
8. İki sene önce Türkiye’de iki yıl yaşadınız. Türkiye hakkında, insanlarımız ve devletimiz hakkında ne düşünüyorsunuz?
Allah kısmetime yazmış Türkiye’de iki sene yaşadım. Türkiye’nin havasından nefes aldım ve Türk kardeşlerimin sevinci ve dertlerine ortak oldum. Sanırım bu iki sene bana çok manevi kuvvet verdi. Bir kez daha, Özbek ve Anadolu Türklerinin aslen bir halk olduğunu ikna oldum. Burada benim bir Türkistanlı, yani Türklerin ata yurdundan geldiğimi öğrenen kardeşlerim benimle içtenlikle konuşuyordu. “Allah nesip eder de Özbekistan’a bir gün döneceğim” dediğimde, Türkiyeli dostlar “Niçin döneceksin. Burası da sana vatandır”, diye sıcak karşılık verdiler. Allah razı olsun sizlerden, ben Türkiye ve Türk halkından razıyım, siz de benden razı olunuz.
Bu arada, burada zamanımı boşa harcamadım. Türkiye’de yaşadığım iki yılda Türkiye’yi Özbek halkına daha iyi tanıtmak için “Türkiye manzaraları” adlı bir seyahatname kitabi yazdım. Bu eserimi bölümler halinde sosyal medyada yayınladım. Şimdilerde bu kitabımı yeniden gözden geçirerek, Özbekistan’da yayınlama gayreti içindeyim.
8. Türkiye-Özbek ilişkilerinde yaşanan gelişmelerden memnun musunuz?
Türk-Özbek ilişkilerine ciddi zarar veren diktatör Kerimov’un ölümünden sonra durum çarpıcı bir şekilde iyilik tarafa değişti. Yeni devlet başkanımız Şevket Mirziyayev ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hızlıca o soğuk ilişkiler dönemini kapattılar. Karşılıklı resmi ziyaretler ve onlarda verilen sıcak mesajlar Özbek ve Türk halklarını çok memnun etti, diye düşünüyorum. Şu anda Allah’a şükür Türkiye ile iyi ilişkiler içindeyiz. Her iki halkın aydını olarak bu gelişmelerden gerçekten çok mutluyum!
Ama ben Özbekistan-Türkiye ilişkilerin daha ileriye götürülmesini istiyorum. Türkiye bizim için örnek bir ülkedir. Türkiye’den birçok alanda tecrübe edinirsek, kesinlikle kazanç elde ederiz. Bunu yapmak için, birbirimizle daha yakın ilişkiler içinde olmalıyız. Bunun için kültürel ve edebi ilişkileri daha yüksek bir seviyeye getirmeliyiz. Bu noktada ilişkilerimiz istenen seviyede değil. Bence Türkiye batıya bakıyor, Özbekistan’da batıyı kendisine örnek almak istiyor. Belki bu bazı alanlarda gereklidir. Ancak biz birbirimize daha yakından bakmalıyız, ve birbirimizi daha yakından görmemiz gerekir. Çünkü biz bir milletiz, büyük tarih ve kültürümüz var. Zaten, köklerimiz de aynıdır.