Ruzi Nazar, CIA ve Türkistan

05.05.2015

Abdullah MURADOĞLU

98 yıllık hayatı sırlarla dolu olan Özbek asıllı “CIA” ajanı Ruzi Nazar Side’de vefat etmiş ve yeri açıklanmayan bir mezarlıkta defnedilmiş. Ağabeyi ve babası Stalin döneminde katledilen Ruzi Nazar II. Dünya Savaşı’nda Rus ordusundan firar etti. Almanlar, esir aldıkları Türklerden bir “Türkistan Lejyonu” teşkil etmişti. “Stalin rejimi”ne duyduğu nefret Ruzi Nazar’ı bu lejyona sürükledi. Pek çok soydaşı gibi Almanların kazanması halinde Türkistan’ın esaretten kurtulacağına inandı. Almanlar savaşı kaybetti ve Ruzi Nazar aynı sebeplerden ötürü bu kez CIA’ye katıldı.

“Soğuk Savaş” döneminde Ruzi Nazar Rus ve Çin esareti altındaki Türk halklarını dünya gündemine taşımaya çalıştı. Avrupa’daki Türk diasporasından Türkiye’ye kadar pek çok ülkede anti-komünist faaliyetlerin desteklenmesinde rol oynadı. Kimine göre “Türkistanlıların CIA’deki adamı”ydı, ABD’nin imkanlarını Türkistanın bağımsızlığı için kullanan bir vatanseverdi. Kimine göre ise komünizme karşı verilen ‘örtülü savaş”ta rol oynayan muhteris casuslardan biriydi.

Ruzi Nazar 1940’ların başlarında ayrıldığı Özbekistan’a 1990’ların başlarında gidebildi. Ne ki Özbekistan’ın bağımsızlığını kazanmasında CIA’in payı yoktu. Moskova bir anda “Soğuk Savaş” oyunundan çekilmişti. Oysa CIA analistlerine göre daha uzun süre ayakta kalacak kadar güçlüydü. Bu yüzden Sovyetler’in dağılması herkes için, en fazla da Sovyet yurttaşları için süpriz oldu. Soğuk Savaş’ta zaferi sözde ABD kazanmıştı ama bunun için tek mermi bile atmamıştı. ABD, maçın yarısında ringi terkeden amansız rakibinin ardından şampiyon ilan edilen bir boksör gibiydi.

Çarlık Rusya’sı döneminde yapay şekilde bölünerek parçalanan “Türkistan”dan beş ayrı devlet çıktı. Ruslar, Batılı sömürgeciler gibi arkalarında bir dizi sınır ihtilafı bırakarak çekildiler. Kırgız, Kazak, Özbek, Türkmen kimlikleri Rus esareti döneminde birer etnik kimliğe dönüştürüldü. Birkaç yıl önce Kırgızistan’da Özbekler ve Kırgızlar arasında yaşanan çatışmalar ise sıcaklığını koruyor. Aralarında birlik oluşturamayan bu devletler hâlâ Rusya’nın nüfuz alanı içerisinde.

Doğu Avrupa’da Sovyet sonrası dönemde, eski rejime muhalif olan siviller iktidara geldiler. Eski yönetici sınıf ise tasfiye oldu. 1990’ların başlarından bugüne kadar Polonya ve Slovakya 4, Bulgaristan 5, Çek Cumhuriyeti ve Estonya 3, Macaristan 7, Letonya 8, Litvanya ise 7 Cumhurbaşkanı seçti. Cumhurbaşkanları hayattayken seçimlerle koltuklarını devrettiler.
Türki Cumhuriyetlerde durum tam tersiydi. Bu ülkelerde eski rejimden kalma yöneticiler iktidarı ellerinden bırakmadılar. Otoriter rejimlerle yönetilen Kazakistan, Özbekistan ve Tacikistan’da 1990’ların başlarından bugüne kadar aynı isimler devlet başkanı. Kırgızistan’da 1990’dan 2005’e kadar Asker Akayev iktidardaydı. Türkmenistan’da ise 1990’dan 2006’ya kadar Saparmurat Türkmenbaşı tek başına iktidarı elinde tuttu. Türkmenbaşı, görev başındayken vefat etti.

Tek istisna Azerbaycan’dı. Sovyet sonrası dönemde, eski rejime muhalefet ettiği için hapis yatan Ebülfeyz Elçibey Cumhurbaşkanı seçildi. 16 ay sonra Elçibey yetkilerini Haydar Aliyev’e devretmek zorunda bırakıldı. “Sovyetler Birliği Komünist Partisi”nin en üst organı olan “Politbüro”nun üyeliğine kadar yükselen Aliyev “KGB”de de yöneticilik yaptı. 10 yıl Cumhurbaşkanlığı yapan Aliyev’in vefatıyla yerine oğlu İlham Aliyev geçti. Sovyetler Birliği’nin “Doğu Avrupa” ve “Orta Asya”daki eski uyduları arasındaki bu farklar, maalesef düşündürücü ve üzücü.

Yeni Şafak

Alakalı yazılar

Yorum yazın