İÇİŞLERİ BAKANI SN. SÜLEYMAN SOYLU’NUN AÇIKLAMASI ÜZERİNE

17.02.2021

TÜRKİSTANDER (Uluslararası Türkistanlılar Dayanışma Derneği) Başkanı Burhan Kavuncu, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu‘nun Doğu Türkistanlı’larla ilgili yaptığı açıklamayla ilgili  Hertaraf Haber’e değerlendirmelerde bulundu:

Türkiye İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu, Türkiye’nin Doğu Türkistan politikası hakkında 15 Şubat 2021 günü önemli bir açıklama yaptı. Belirtilen hususlar genel olarak doğrudur ve açıklama Türkistanlılar arasında sevinç yaratmıştır. Bir devlet yetkilisinin açıklayamayacağı bazı hususları ve gördüğümüz eksikleri de bizim ortaya koymamız gerekiyor.

Biz Türkistanlılar Türkiye’nin dış politika önceliklerini belirleme veya eleştirme durumunda değiliz. Her ülke içinde bulunduğu şartlara, stratejik dengelere ve milli menfaatlerine göre politikalarını oluşturur. Burada sadece durum tespiti olarak aşağıdaki hususların bilinmesinde fayda görüyorum:

1-Türkiye devleti, Doğu Türkistanlı muhacirlere sahip çıkmaktadır. Dünyada en fazla Doğu Türkistanlı sığınmacı Türkiye’dedir. Açıklamada belirtildiği gibi ikamet, vatandaşlık, göç hizmetleri gibi birçok konuda ayrıcalıklı yaklaşım gösterilmektedir. Hatta diğer Türkistan ülkelerinden gelen hemşerilerimiz kendilerine de benzer kolaylıklar gösterilmesini istiyorlar.

2-Doğu Türkistanlıların başka bir ülkeye iade edilmemesi yönünde bir uygulama mevcuttur. Geçmiş yıllarda (2018 ve 2019’da) yaşanan iki olayın, görevlilerin hatası yüzünden meydana gelmiş istisnai vak’alar olduğunu düşünüyorum. Yetkililerin vakıaları reddetmeleri, bu hataların inşaallah bir daha tekrarlanmayacağını gösteriyor. Nitekim başka bir iade olayının vuku bulmaması, bunu doğrulamaktadır.

3-Malezya, Tayland gibi ülkelere sığınan Doğu Türkistanlılara da Türkiye “taraf ülke” sıfatıyla sahip çıkmaktadır. Bu, 2000’li yıllardan önce Türkiye’de görülmeyen bir politikadır.

4-BM ve uluslararası platformlarda Türkiye “Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşayan Uygurlar ve diğer Müslüman azınlıklar”ın haklarını savunmaktadır. Çin’in işlediği insanlık suçlarını kınamıştır.

5-BM’de Çin’in Doğu Türkistan’daki zulmünü desteklemek için yayınlanan bildirilere, Türkiye imza atmamıştır. Sayıları 25’i bulan birçok ‘müslüman ülke’ Çin’in  ekonomik- siyasi baskılarına boyun eğdiği halde Türkiye’nin bunlar arasında yer almaması sevindiricidir.

Bunlar Türkiye’nin Doğu Türkistan politikasındaki olumlu göstergeler. Eksik veya yetersiz gördüklerimiz ise:

1-Türkiye dünyada Doğu Türkistan meselesine en fazla sahip çıkan ülkeler arasında değildir. Birçok batılı ülke “Uygur sorunu” olarak adlandırdıkları Doğu Türkistan’daki Çin soykırımını daha fazla gündeme getirmektedir. Finlandiya Başbakanı “her şey para değildir, bu bir soykırımdır ve sessiz kalamayız” derken, Kanada ve daha birçok Batılı ülke parlamentosunda Çin’i kınama kararları ilan edilmiştir. “Soykırım” gibi büyük bir insanlık suçu işlemekte olan Çin devletini kınamak için BM’de iki defa bildiri yayınlanmış, 22 ve 39 ülkenin imzaladığı bildirilere Türkiye imza koymamıştır.

2-Çin’in Doğu Türkistan halkına yönelik işlediği soykırım suçuna ortak olmamak ve kınamak için birçok ülke veya şirket, ticari kısıtlamalara başladı. Özellikle “Sincan Bölgesi”nden yapılan alımlar durdurulmakta. Türkiye ise, ihracatının 10 katı olan ithalatında ve diğer ticari ilişkilerinde herhangi bir değişiklik yapmamıştır.

3-2022 yılında Pekin’de yapılacağı söylenen Olimpiyatlara katılmama yönünde, birçok ülke açıklama yaptı. Türkiye bu konuda da başka ülkelerin gerisinde kaldı ve henüz böyle bir konu gündemde yer almıyor.

 

4- 2017 yılında Çin’le imzalanan “Suçluların İadesi Anlaşması” iki ülkenin meclislerinde yasalaştırılmak üzere bekliyordu. 2020’nin son günlerinde Çin meclisinin anlaşmayı onaylaması Türkiye’de geniş bir gündem oluşturdu. Biz Türkiye’nin hiçbir Türkistanlıyı Çin’e vermeyeceğine inanıyoruz. Lakin yine de böyle bir anlaşmanın yapılmasına tepkiliyiz. Çünkü Çin’le yapılacak “suç-suçlu-iade” kavramlarını içeren her türlü anlaşma, bütün dünyada soykırımcı olarak tartışılan bir rejimi meşrulaştırmak anlamına gelir. 21. Asrın bir apartheid (ırk ayrımına  dayalı zalim uygulamaları hukuk sistemi olarak kabul eden) ülkesi olarak öne çıkan Çin Komünist Partisi diktatörlüğü, bu tür anlaşmalarla masum olarak kabul edilmiş olmaktadır ki, bizim bundan razı olmamız düşünülemez.

5- Hepsinden önemlisi, Türkiye’de Doğu Türkistan konusunun gündeme getirilmesi, hükümet tarafından engellenmektedir. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu yaptığı resmi açıklamalarda, “Çin aleyhindeki yayınlara ve faaliyetlere izin verilmediğini/ verilmeyeceğini” bildirmiştir. Bu konu “dış politika önceliği” olarak kabul edilemez. Halkın ve STK’ların Doğu Türkistan duyarlılığına saygı gösterilmeli, engellemelerden vaz geçilmelidir. Örnek olarak Ankara ve İstanbul’da Çin temsilcilikleri önünde ailelerini arayan Uygurlara engel olunmaktadır. Yine ana akım medya ve STK’ların, Dışişleri Bakanı’nın açıkladığı hükümet baskısı yüzünden sessiz kaldıklarını tahmin ediyoruz.

Halkın, STK’ların ve medyanın, Doğu Türkistan hassasiyetini serbestçe ortaya koyabilmesi, Türkiye’nin Dünya’daki imajını iyileştireceği gibi, Çin karşısında da elini güçlendireceği açıktır. Buna rağmen aksine bir politika takip edilmesi, bazı bazı Çin yanlısı çıkar çevrelerinin etkisi olarak görülmektedir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.

Burhan Kavuncu

TÜRKİSTANDER (Uluslararası Türkistanlılar Dayanışma Derneği) Başkanı

 

Devami

Özbekistan: Geçmişte Dini suçlamalarla iftiraya uğrayan insanlar hâlâ takip ediliyor mu?

       (Özbekistan’da Mirziyayev dönemi reformları/ iyileştirmeler devam ederken, bürokrasideki eski rejim kalıntıları vatandaşlara eziyet etmek için halâ fırsat kollamakta. BBC O’zbek Hizmati’nin aşağıdaki haberinde Surhandarya vilayetinden Oybek Yusupov’un başına gelenler anlatılıyor. Yusupov’un yaşadıkları, Özbekistan’da hemen herkesin başına gelen sıradan bir durum. Genel vaziyeti yansıttığı için olduğu gibi yayınlıyoruz.- turkistanlilar.org)

Özbekistan Devlet Başkanı Shavkat Mirziyoyev’in  Başkan olduğu günden bu yana, daha önce dini extremizmle irtibatlandırılan onbinlerce vatandaşın ismi “kara liste”den çıkarıldı. Ancak kendisine dini suçlama ile alakalı iftiralar atıldığını iddia eden vatandaşların, bu hususta açılan davalar tamamen kapandığı halde, hâlâ içişleri memurları tarafından baskı altında oldukları hakkında çok sayıda haberler çıkıyor.

BBC Uzbek Hizmeti ile görüşme yapan Surhanderya ili, Angor ilçesinden 34 yaşındaki Oybek Yusupov kendisini 2011 yılından itibaren İçişleri memurlarının rahat bırakmadığını ve 2019 yılı Haziran ayında Özbekistan talebi ile Rusya’dan deport edildiğini giriş yasağı aldığını  söyledi.

Yusupov’un dediğine göre, o ilk kez temelsiz haber yüzünden İçişleri makamlarının bakanlarının dikkatini çekti.

” 2011 yılında Rusya’da çalışıp geri gelmiştim. Millî Güvenlik Hizmeti, “dini kitaplar dağıtıyor ve Muhammed Salih’in kitaplarını okuyor” suçlaması ile bir aylığına  kimliğimi alı koydu, ama suçumu kanıtlayamadı” diyor Oybek Yusupov.

“Evimde Şeyh Muhammed Sadık Muhammed Yusuf’un kitabı vardı. Komşumuz kitabı okumak için almış. Bir süre sonra iki kadın tarafından  ” Dini edebiyatlar dağıtıyor ve muhalefet eylemcisi Muhammed Salih’in kitaplarını okuyor” içeriği ile bir şikayet bırakıldığını söylediler. Ben sadece Şeyh’in kitaplarını okuyorum ve Muhammed Salih’i tanımıyorum. Şeyh ismini Muhammed Salih ismi ile karıştırılarak söylendiğini düşünüyorum”..

Kendisini müslüman saydığını, ancak namaz kılmadığını söyleyen Oybek Yusupov, eski Devlet başkanı İ.Karimov adına zorla “af dileme mektubu” yazdıktan sonra kimliğinin geri verildiğini ve onu  takip etmek için İ. isminde İçişleri memurunun peşine takıldığı hakkında anlattı.

 

O.Yusupov :  “(İ.) benim bir suçum olmadığına inandığını söyleyip “Kardeşim, bu suçlamalar ile hapse atılırsan hayatını  çütütürsün. Bu yüzden, içki içip onların gözü önünde sarhoşken mahalleyi gez” dedi. Ama ben namaz kılmıyor olsam da böyle bir şey yapmayacağımı bildirdim”.

İşler biraz yatıştıktan sonra tekrar  Rusya’ya çalışmak için giden Yusupov çeşitli memurlar tarafından telefonla arandığını ve onların düzenli olarak “sen hâlâ namaz kılıyormuşsun” diye sorduğunu söylüyor.

Onun dediğine göre, 2018 yılında kendisine yapılan baskılar tekrar büyüdü ve bu işlerin Rusya’da yaşayan S.B isimli kadının ettiği şikayet ile alakası var.

O.Yusupov :  “Moskovada  elektrikçi olarak çalıştım , elektrikçilik ve araba sürmeyi öğreniyordum. 2018 yılında S.B. isminde bir bayanın, Kumkorgan ilçesi Ceza soruşturma Bölümüne, “Aybek Yusupov Saint-Petersburg’ta bana vurdu” diye şikayet ettiğini söylediler. Ben S.B’yi tanımıyordum bile, sadece kısa bir süre beraber çalıştığım insanlar ile o kadının evinde kiracı olarak kalmıştım”.

Özbekistanlı görevlilere kendisinin ömründe hiç Saint-Petersburg’a gitmediğini söyleyen Yusupov bir-iki gün sonra S.B.’nin yazdığı dilekçede başka şeylerin de bulunduğunu anladı :

“Angar İlçesi Suç Soruşturma ve Terörle Mücadele  Bölümü bana “insanları Suriye’ye gitmeye ikna etmeye çalıştı, namaz kıldı ve  ve Türkiye’ye kızlar gönderiyordu ” argümanlarıyla bana  suçlama yaptı. Bunlar da S.B’nin  şikayet dilekçesinde varmış fakat onu bana göstermediler.”

  1. Yusupov, S.B’nin evinde kalan göçmen işçilerden bu kadının Tacikistan ve Özbekistan İçişleri idarelerine çalıştığını ve onların talebi ile Rusya’da çalışan ve geçimini sağlayan insanlar hakkında sahte suçlamalarla  şikayet dilekçeleri yazdığını işittiğini söyledi.

Ancak O. Yusupov’un Devlet Başkanı Virtual Ofisine gönderdiği mektubuna cevaben 2018 yılı 22 Ağustos’ta gelen resmi mektubunda S.B’nin şikayeti yüzünden Angar ilçesi İİB memurları tarafından soruşturmalar yapıldığı ve “Angar ilçesi Nevşehir mahallesinde istikamet eden Yusupov Oybek Murodovich’in hareketlerinde herhangi bir suç delili  bulunmaması  sebebiyle Özbekistan Cumhuriyeti Ceza Kanunu’nun 83. maddesi 2. bendine göre O. Yusupov’un şahsına açılan soruşturmalar ve davaları durdurulması ile ilgili karar kabul edildiğinin kesinleştiği” bildirildi.

Buna rağmen, Yusupov 2018 yılından 2019 yılı Mayıs ayına kadar kendisi Rusya’da çalışıyor olsa da, İçişleri birimleri görevlilerinin ona rahat vermediğini, birkaç defa numarasını değiştirse de onların bir şekilde bulup aramaya devam ettiklerini vurguluyor.

“Hâlâ dini davetler ediyormuşsun diyorlardı. Sadece bana telefon etseler neyse, Surhanderya’da kalan aile bireylerime de göz açtırmadılar.  Geçen sene sonbaharda bilinmeyen şahıslar gelip mahallede aile bireylerimi ve komşuları bir araya toplayıp benim hakkımda “şu adamı iyiliğe çağıralım, sevap olur” gibi konuşmalar yapmışlar. Ailem de artık bu durumlardan başı öne eğilmiş durumda” diyor.

“ Küçüklüğümden beri ailemi geçindirmek için çabalıyorum. Rusya’ya gelmeden önce Taşkent’deki Parkent çarşısında işçi olarak çalışırdım. Pazarın önünde toplanır iş beklerdik. Polis gelip bizi kovar, biz de kaçardık. Nasıl Suriye’ye adam gönderebilirim anlam veremiyorum. Açıkçası dindar biri de değilim.”

Yusupov’un bu iddiaları hakkında BBC Uzbek hizmeti Angar ilçesi Nevşehir mahalle başkanını aradı . Mahalle başkanı H. Rahmanberdiyev O. Yusupov’u tanıdığını ancak İçişleri memurlarının ona yaptığı suçlamalardan haberi olmadığını, hatta Rusya’dan sınırdışı edildiğini de bilmediğini söyledi.

  1. Yusupov’un ikamet ettiği mahallenin karakol müdürü ve Angar ilçesi Ceza Soruşturma ve Terörle Mücadele Bölümü yetkilileri ile bağlantı kurmanın imkanı olmadı.

O.Yusupov hakkında  S.B’nin iddialarıyla bir dava açılmaması kararına  rağmen, kendisine ve ailesine yapılan baskıların sonu gelmediği için Devlet Başkanı Virtual Ofisine şikayet  yazmaya devam ettiğini söylüyor.

2019 yılı Şubat ayında gelen resmi cevapların birinde Yusupov’un şahsına Özbekistan Devlet Ceza Kanunu’nun  140.maddesi (hakaret etme) 2.bendi ile bir dava açıldığı bildiriliyor.

“Adıma dava açıldığını bu mektuptan sonra öğrendim. Dini suçlamalar kanıtlanamayınca sadece maddeleri değiştirerek tekrar dava açmışlar”.

  1. Yusupov, bu yılın Haziran ayında Rusya FSB memurlarının onu çağırdığını ve Özbekistan’ın talebi ile 35 sene (2054 yılına kadar) ülkeye giriş yasağı kararı alındığını bildirdiklerini söyledi.

“Ben kendi halimde helal emeğim ile çalışıyordum. Son kez Rusya’ya, para kazanıp geri döndükten sonra evlenmek için gitmiştim. Dini davetler yapmak aklımın ucundan bile geçmedi. Çalıştım, okudum. Giriş yasağı almamın sebebini de kimse söylemedi. Elimde bir tek cep telefonu ile dönmeye mecbur kaldım. Bunların yüzünden 34 yaşıma kadar aile kuramadım. ”

O.Yusupov, kendisinin, sadece cinayet davalarını açma planlarını uygulamak ve dini suçlamalarla masumları hapse atmaya alışmış görevlilerin kurbanı olduğunu düşünüyor.

“Üç aydır kimse beni rahatsız etmiyor. En son şahsıma açılan dava hakkında da kimse bir şey demedi. Ama bu arada ben işimden oldum. Tamam, bir suçum varsa gelsinler yüzüme söylesinler ve atacaklarsa hapse atsınlar. Ama böyle oyunlar oynayarak hayatımı berbat etmesinler.

“Biliyor musunuz şu an neyden korkuyorum? Her defasında arabama binmeden önce 7 kere etrafını dolanıp kontrol ediyorum. Bu olayları herkese anlattığım için arabama bir şey bırakırlar diye ödüm kopuyor” diyor Yusupov.

Özbekistan’da yeni hükümet iktidara geldiğinden beri dini özgürlükler durumu iyileştiği için, mahsus hizmetlerin takibine uğrayan dindarların rahat nefes almaya başladığı söyleniyor.

Geçen sene Aralık ayında Anayasa’nın resmi olarak kabul edilmesinin 26.yıldönümünde yaptığı konuşmada Devlet Başkanı Mirziyayev:  “Bir zamanlar aşırı dini gruplarla alakası var diye takibe alınan 20 binden fazla vatandaşın ismi “kara listeden” silinmiştir. Yasaklanan topluluklara yanılıp giren, yaptıklarına pişman olup doğru yolu bulmaya çalışan vatandaşların başvurularını değerlendirmek üzere Devlet İdarelerarası Komisyonu kuruldu” diye açıklamıştı.

“Dürüstçe söylersem şimdi Eski Devlet Başkanı Kerimov’un dönemi olsa bunlar beni çoktan içeri atmıştı, ama şu an, eskiden bana karşı açtıkları sahte  davaları ne yapacaklarını bilemiyorlar” diyor Oybek Yusupov.

“Tek istediğim – bir suçum varsa kanıtlayıp hapse  götürsünler. Yoksa, beni sadece rahat bıraksınlar”.

tercüme: Aisha Fazliddin

https://www.bbc.com/uzbek/uzbekistan-49006741

 

Devami

“Aral gölünün kuruması çağımızın büyük faciasıdır”

BM Genel Sekreteri yaptığı açıklamada, “Aral gölünün kuruması çağımızın büyük faciasıdır” dedi
BM Genel Sekreteri António Guterres dünyanın dördüncü büyük gölü olan Aral gölünün kurumasını çağımızın büyük faciası olarak değerlendirdi.
António Guterres, 10 Haziran’da Özbekistan’ı ziyaret ederek Semerkant’ta Devlet Başkanı Şevket Mirziyayev ile bir araya geldi. Guterres görüşmenin ardından kurumuş Aral Denizi bölgesine gitti.
Nukus şehrini ziyaret eden António Guterres Aral Denizi zeminindeki gemiler mezarlığını ziyaret etti ve Aral Denizi bölgesindeki aksakallar heyeti ile görüştü.
Antoniu Guterres burada gördüklerinin kendisinde şok etkisi yarattığını belirterek dünyanın dördüncü büyük gölü olan Aral gölünün kurumasını çağımızın büyük faciası olarak değerlendirdi. Guterres yaptığı açıklamada, “Denizin kademeli kaybolması iklim değişikliği nedeniyle değil su kaynaklarının yanlış kullanımı ile gerçekleşti”yorumunda bulundu.
Guterres Aral Denizi’nin insanoğlu tarafından gezegenin imha sembolü haline geldiğini vurguladı. O bu trajediden ders çıkarmaya ve iklim konusunda Paris Anlaşması’nın uygulanmasına ilişkin uluslararası toplumu harekete geçmeye çağırdı.
AKSAKALLAR
Özbekistan’da her mahallede bir aksakal yani bilge ve yaşlı kişi otoriteyi elinde tutuyor. Ona danışılıyor. Her sosyal olayda oluru alınıyor. Altı yedi mahallenin bir aksakalı oluyor. Mahalleler bir bölgeyi, bölgeler ili meydana getiriyor. Mahalle komiteleri aksakalları seçiyor ve bu aksakallar tüm ülke çapında Aksakallar Meclisi’ni oluşturuyor. Aksakallar, mahallelerdeki tüm sosyal ve siyasal olaylarla, tek tek bireylerin problemleriyle ilgileniyor. Düğünlerden ölümlere, toplumsal dayanışmayı örgütlüyor, problemlere çözüm öneriyorlar.
DÜNYA BÜLTENI

Görüntünün olası içeriği: açık hava
Devami

Sharqiy Turkiston yoxud davrimiz Andalusiyasi

Sharqiy Turkiston Xitoy davlatining gʻarbiy hududlarida joylashgan.

Sharq oʻlkalarini fath qilish asnosida Islom qoʻshinlari Sharqiy Turkiston yerlarigacha yetib borishgan va bu oʻlka mashhur qoʻmondon Qutayba ibn Muslim al-Bohiliy boshchiligida fath qilingan. Oʻsha davrda bu mintaqa Qashgʻar deb nomlangan.

Fathdan soʻng oʻlka ahli musulmonlar bilan jizya toʻlashga kelishishgan. Biroz keyinroq ularning podshosi Islom dinini qabul qiladi va shundan soʻng Islom tezlik bilan yoyila boshlaydi.

Abbosiylar xalifaligi davrida (750-1258 yillar) Xitoy bu oʻlkani bosib oladi. Lekin, abbosiylar musulmonlarga madad qoʻlini choʻzadi va ularga harbiy yordam koʻrsatadi. Natijada ular Xitoy zulmidan xalos boʻlib, qudratli abbosiylar davlati himoyasi ostiga oʻtishadi.

Bu yerlarning tub aholisi turkiy xalqlardir. Turkiston musulmonlari Andalusiya taraqqiyoti bilan bellashgudek ulkan madaniy taraqqiyotni barpo qildilar, mintaqada madaniyat, tijorat va ishlab chiqarishning, ayniqsa qogʻoz sanoatining rivojlanishiga katta hissa qoʻshdilar.

1949- yilda kommunistik Xitoy hukumati Sharqiy Turkistonni bosib oldi va uni “Sinsyan”, ya’ni, yangi yer deb nomladi.

Xitoy hukumati hozirda oʻlkaning musulmon tub aholisini boshqa joylarga koʻchirish va xitoylik xanlarni bu oʻlkaga koʻchirib kelish siyosatini olib bormoqda. Shu bilan birga bosqinchilar islomiy osori atiqalarni yoʻq qilishga urinmoqda va muntazam ravishda oʻlkaning tabiiy boyliklarini tashib ketishmoqda.

Oʻlka tabiiy boyliklarga moʻl boʻlishiga qaramasdan, juda koʻpchilik musulmonlar kambagʻal-qashshoq hayot kechiradilar. Ustiga ustak, Xitoy hukumati musulmonlarning koʻpayishini ham cheklab qoʻygan va natijada 25 millionlik uygʻur xalqi bugunga kelib 15 millionga tushib qolgan. Musulmon millati qattiq jabr-zulm tufayli tobora kamayib borayapti. Undan tashqari, musulmonlarga islomiy ilmlarni oʻrganish, hatto Qur’on oʻqish taqiqlab qoʻyilgan.

Butun dunyo musulmonlari jimjit, vaholanki ularning koʻz oʻngida Andalusiya fojeasi takrorlanmoqda!

Manba: IslamNuri.com

Devami