Alihan Töre Saguni ve “Tarihi Muhammediye” adlı eseri

SAGUNI

 

Özbek bir aileye mensup olan Alihan Töre Sağunî, 1885 yılında Kırgızistan’ın Tokmak (eski Balasagun) şehrinde doğdu. İlk tahsilini kendi memleketinde yaptıktan sonra Mekke, Medine, Buhara gibi ünlü İslâm merkezlerinin mektep ve medreselerinde tahsil gördü. 1914–1916 yıllarında Çarlık Rusya’sının Türkistan’ı işgaline karşı mücadele etti. 1. Dünya Harbi yıllarında gençlerin askerlik için Rus ordusuna gönderilmemesi, Osmanlı askerine kurşun atılmaması yönünde telkinlerde bulundu. Altı defa hapsedildi. Komünizmin baskılarından ötürü 1930 yılında Doğu Türkistan’ın Kaşgar şehrine göç etti. Önce Rus sonra da Çin ordusunun Doğu Türkistan’ı işgaline karşı organize olan Doğu Türkistanlıların önderliğini yaptı ve bu uğurda mücadele etti. Pek çok askerî operasyonda komutanlık yaptı. 1944 yılındaki Gulca Zaferi’nden sonra kurulan Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı seçildi, millî ordu başkomutanı oldu ve mareşal unvanı aldı. 1944–1945 yılları arasında bu görevi sürdürdü. Orada kalması imkânsız hâle gelince 1945 senesinde bir görüşme için Rus Konsolosluğu’na çağrılarak tutuklandı ve Özbekistan’a sürüldü. Bu tarihten itibaren hayatının son yıllarına dek İslâm’a ve millî kültüre hizmet yolunda büyük gayretler sarf etti. 1976’da Taşkent’te vefat etti. Şeyh Zeyneddin Baba Mezarlığı’na defnedildi. Özbekistan bağımsızlığına kavuştuktan sonra Taşkent’teki iki cami, bir lise, bir mahalle ve sokağa adı verildi.

Askerî ve siyasî kimliğinin yanında Sağunî’nin ilmî yönü de dikkat çekicidir. O, çeşitli eserler kaleme alarak ilim alanına da ciddi katkılarda bulunmuştur. O, Tarih-i Muhammedî, Türkistan Kaygısı, Şifaü’l-ilel gibi kitaplar telif etmiştir. Emir Timur’un “Timur Tüzükleri”, Derviş Ali Çengi’nin “Musika Risalesi”, Ahmet Dâniş’in “Nevadirü’l-Vakayi'” adlı eserlerini Farsçadan, Herman Vambery’nin “Buhara veya Maveraünnehir Tarihi” eserlerini de Osmanlıcadan Özbekçeye tercüme etmiştir. Şairlik yönü de olan Sağunî’nin basılmamış bir de divanı mevcuttur. Onun “Köklem Körinişi/Bahar Tasviri”; “Bahtlık nedir?/Mutluluk Nedir” ve “Üzme Ümiding/Ümidini Kırma” başlıklı şiirleri Türkçe tercümeleri ile birlikte Yağmur dergisinde (Sayı 35 Nisan-Haziran 2007; 38 Ocak- Mart 2008; 41, Ekim-Aralık 2008) yayımlanmıştır. “Bahtlık nedir?” şiirinin muhtevası müellifin hayatta izlediği, uğrunda mücadele verdiği ideali yansıtmaktadır. Ona göre mutluluğa giden yol elbette ilim ve hünerden geçer, ama bunlar, Yaradan’a inanç olmadan asla elde edilecek şeyler değildir. Mutluluğa giden yolu bize öğreten de Hz. Muhammed’dir (sallallahu aleyhi ve sellem). Hakiki bahtiyarlığa ermek için onun yolundan gitmek, “Din-i Muhammedî”ye sıkı sıkıya sarılmak gerekli ve yeterlidir.

Tarih-i Muhammedî Adlı Eseri
Bu eser, 1957–58 yıllarında yazılmış. O dönem Sovyetler Birliği’nin kuruluşunun 40. yılı olup dünyaya yeniden meydan okumaya başladığı zaman dilimiydi. Sovyetler, ülke içinde sert yönetim usullerini uygulamaya devam ediyordu. 2. Dünya Harbi yıllarında birazcık gevşemiş olan dinî baskı yeniden güçlenmişti. Komünist Parti dinî inançların köklerini kurutmak ve tamamıyla ateist bir toplum oluşturmak gibi bir hedef belirlemişti. Bu hedefini gerçekleştirmek için kadrolar oluşturdu. Bu çerçevede ibadethaneler kapatıldı, ibadet etme yasaklandı, insanların dinî faaliyetleri engellendi. Din düşmanı olmak bir meslek hâline getirildi. Tarihî cami, medrese gibi dinî önem taşıyan kültür eserleri yerle bir edildi. Tarih-i Muhammedî kitabı işte tam bu sırada ve şartların Müslümanlar için böyle ağırlaştığı bir ortamda milletin mânevî değerlerini ve dinî düşünceyi koruma adına yazıldı.

Kitap, Çağatay Türkçesinde, Arap alfabesiyle önce müsvedde olarak kâğıt evraklara yazılmış, sonra temize aktarılmıştır. Müellifin hüsnühat sahibi olan oğlu Muhammedyâr sonradan o defterlerden iki ciltli bir kitap oluşturmuştur. Tarih-i Muhammedî’nin basımında bu iki ciltli elyazması esas alınmış; ancak basım aşamasına ulaşıncaya kadar 30 yıldan fazla saklanmıştır. Matbaa, fotokopi ve daktilo makinelerinin kontrol altında tutulması sebebiyle de basılamamış, çoğaltılamamıştır. Güvenilir bir hattatla anlaşarak, yedek nüsha oluşturma girişiminde bulunmuşlar; ama müellifin 1976’da vefat etmesinden sonra bu iş yarım kalmıştır. Geniş kitlelere hitap edebilmesi için eserin Kiril alfabesine aktarma teşebbüsleri olmuş; ancak bu da mümkün olmamıştır.

Müellifin vefatından hemen sonra, bu elyazması esere ve Sağunî’nin kütüphanesine Özbekistan İlimler Akademisi talip olmuş; fakat vârisleri bunu kabul etmemişler. Zorla almaya kalkışırlar korkusuyla oğlu Kutlukhan Bey teneke kutu yaptırarak kitabı ve diğer el yazılarını içine koyup, avlunun bir kenarında toprağa gömmüş. Her yağmur yağdığında, tedirgin olmuş, gece yarılarında toprağı kazarak gömülenlerin ıslanıp ıslanmadığını kontrol etmiş, daha sonra topraktan çıkararak un çuvalları içinde de saklamış.

1988 yılında bir gün evin salonunda uyuya kalmış olan Kutlukhan Bey sertçe bir sesle uyanmış. Bakmış ki, babasının duvarda asılı olan portresi hemen başının yanına düşmüş, ağır resim çerçevesi divana saplanmış, başı kıl payı kurtulmuş. O bunu, kitap için harekete geçme zamanına bir işaret olarak kabul edip, kitabın basımı için çalışmaya koyulmuş. Gece yarılarından sabahlara kadar sürekli çalışarak eseri Kirilceye aktarmış ve basıma vermiş. Bu işi yaparken hiçbir yorgunluk ve bıkkınlık hissetmemiş, aksine sahifeden sahifeye, başlıktan başlığa geçerken inanılmaz bir zevk ü şevke kapılmış. Bu işi yaparken eşi Merhametay Osmankızı da kendisine destek olmuş.

Kitap baskı aşamasına geldiğinde Özbekistan’da şartlar müsait olmadığı için bir Eston-Amerikan firması olan “Bulak” yayın şirketiyle anlaşma yapılarak yayın evinin Taşkent’teki şubesi tarafından Özbekistan’da 80 bin adet bastırılmış. Basımdan sonra depolama ve dağıtım işi de vârislerine düşmüş. Kutlukhan Bey yayın şirketiyle anlaşarak evini depo, kendini de depo müdürü yaptırmış. Kitapları garaja ve evin odalarına depolamış, sonra da gizlice dağıtmaya başlamış. Kısa süre sonra Özbekistan devlet televizyonunda eser hakkında bir söyleşi olmuş. Vârisler kısa bir istişareden sonra, “sırrımız” artık fâş olmuşken gizlenmekte fayda yok diyerek kendilerini ilân etmişler. Büyük ilgi toplayan bu eser dört defa neşredilmiş, ayrıca Kazakçaya, Tacikçeye ve Uygurca’ya da tercüme edilmiş. Şimdi ise Özbekçe beşinci baskısının hazırlıkları yapılmaktadır.

Tarih-i Muhammedî adlı kitap, adından da anlaşılacağı üzere Peygamberimiz’in hayatını anlatmaktadır. Şüphesiz ki İslâm’ın 1400 küsur yıllık tarihi boyunca Efendimiz’in (sas) hayatı ve faaliyetleri konusunda çeşitli dillerde muhteşem bir külliyat oluşmuştur. Ancak bu eser, fıkhu’s-sire türündendir. Yani tarihî hâdiseler anlatıldıktan sonra yer yer onlardan çıkarılacak derslere de temas edilmiştir. Müellif, Hz. Peygamber’in ümmeti olduğunu ikrar eden herkesin kendi ana-babasını tanıdığı gibi Peygamber Efendimiz’i tanıması gerektiği inancından hareketle bu eseri kaleme almıştır. (Sağunî, Tarih-i Muhammedî, s. 11). Eser ihlâsla yapılmış bir “salih amel” ürünü, Resulü Ekrem sevgisiyle yoğrulmuş bir kalbin semeresidir. Müellifin eserin Hâtime kısmında yapmış olduğu duada söylediği “Ey fazl u kerem Sahibi, Rahman u Rahim sıfatlı, esirgeyen Rabbim! Bu kitapta adı geçen iyi kulların hürmetine, ben garip kulunu yalancı çıkarma, okuyucuların günahlarını bağışla, onları belalardan esirge, imanlarını koruyarak ahiretlerini âbâd eyle. Benden sonra evlâdımı yolundan şaşırtarak beni Resul-i Ekrem’in nezdinde mahcup etme. Onların dinlerini, dünya ve âhiretlerini Sana emanet ediyorum.” sözleri, onun kalbî titreşimlerinin ve dinî hassasiyetlerinin bir göstergesidir. Kısacası kitapta, onun gönlünün derinliklerinde yatan düşünce ve duyguları ifade ettiği görülüyor.

Merhum müellif bu eserini hiçbir vakit yanından ayırmaz, kaybetmemek için çok dikkatli davranırmış. Aile içinde ve arkadaşlarıyla perşembe günleri düzenlediği sohbetlerde devamlı bu kitabı okurmuş. Basımından sonra da kitaba ilgi bir hayli fazla olmuş. Tarih-i Muhammedî’ye olan ilgi okuyuculardan yayıncılara gelen mektuplarda da çok açık ifade edilmiş. Vârisler gerek ilmî ve gerekse dinî çevrelerden eserin kendilerinde güzel bir tesir bıraktığına dâir mesajlar almışlar. Hattâ hapishanelerde bu eseri okuyan bazı mahkûmlar bu eser vasıtasıyla Efendimiz’i tanıyıp namaza başladıklarını ifade etmişler. Şimdilerde “Tarih-i Muhammedî” Özbekistan medreselerinde ders kitabı olarak okutulmakta ve üniversite talebeleri için de “Marifet ve Maneviyat” dersleri için kaynak kitap olarak resmen tavsiye edilmektedir.

Dr. Muhsin TOPRAK

*Araştırmacı-Yazar
[email protected]

Kaynaklar
1. Tahir Taner, “Hazan Yıllarında Peygamber Sevgisi (s.a.s)” Yağmur Dergisi, sayı: 31 Mayıs-Haziran 2006.
2. Alihan Töre Sağunî, Tarih-i Muhammedî, Taşkent 1997.
3. Kutlukhan Şakirov, “İki Türkistan Gururu”, Şark Yıldızı Mecmuası, sayı: 7, Taşkent 1993.
4. Yılmaz Polat, “Alihan Töre Sağunî: Türkistan’ın son yüzyılında önde gelen mücadeleci ilim ve devlet adamı”, Altay Dünyası Beynelhalk Jurnalı, sayı 1-2, Bakı 1997.
5. Baymirza Hayıt, Türkistan Devletlerinin Milli Mücadeleleri Tarihi, s. 327-328.
6. http://en.wikipedia.org/wiki/Elihan_Tore

Kaynak: http://www.yeniumit.com.tr

Alakalı yazılar

Yorum yazın