ARAL GÖLÜNÜN FACİASI
DÖRDÜNCÜ YAZI
BAĞIMSIZLIK ÇİLELERİ
YAZININ ÖZETİ
Memleket yönetimi kendinin gösterişte olsa bile özgürlüklerden yana olduğunu ortaya koymaya çalıştı. Bu şekilde 1991 yılın sonunda Özbekistan’da muhalefette olan ERK partisinin lideri Muhammed Salih’ın katıldığı bir Cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleştirildi. Seçimin favorisi memleket yönetimini ve bütün medya kurumlarını elinde bulunduran İslam Karimov idi. Buna rağmen seçim yarışının başa baş gittiği bir gerçekti. Onun için önce muhalefet adayının oyları yüzde kırk oranlarında açıklandı. Sonradan bu oran resmi olarak yüzde 12 yakın bir rakam olarak belirtildi. Bu seçime hile karıştığında kimsenin şüphesi yoktu.
Sovyetler Birliğinin dağılması insaniyet tarihine şaşırtıcı, yani sürpriz bir olay olarak geçmiştir. Hele Orta Asya halklarının bağımsızlığı bölgede yaşayan insanların rüyasına bile girmemiş denilse yanlış olmayacaktır. Çünkü bölgede komünist baskı son ana kadar devam ettiği gibi mahalli komünist yöneticiler Moskova onları geri çevirse bile kendi bağımsızlıklarını değil, Sovyetlerin varlığının korunması için çaba göstermişlerdir. Örneğin, Baltık Cumhuriyetlerinin ve başka halkların milletvekilleri son Sovyet parlamentosunun oturumlarına katılmayı reddederken, Orta Asya milletvekilleri parlamentonun boş koltuklarında olmayacak oturumu beklemekte idiler.
Gorboçov’un başlattığı “Perestroyka” (yeniden oluşum) ve “Glasnost” (Açıklık, fikir özgürlüğü) siyaseti Baltıklarda, Kafkaslarda, Doğu Avrupa’da, hatta Rusya’nın kendi içinde geniş yankı bulurken Orta Asya cumhuriyetleri bu konuda derin uykuda idiler. Ancak Sovyetlerin dağılmasına doğru örneğin Özbekistan’da 1989 yılda ilk milli hareket olan “Birlik” ortaya çıkmıştır. Maalesef, bu hareket doğar doğmaz kendi içinde çelişkiler yaşamış ve sonradan parçalanmıştır. Tacikistan’da başlayan milli uyanma hareketi İslam taraftarları ve komünist hükümetin kavgasına dönüşmüş ve bu şekilde başlayan iç savaşta yüz binlerce insan öldürülmüştür.
Sovyetler Birliğinin dağılmasını istemeyen komünist rejim 1991 Mart ayında halk oylamasına gitti. Baltık Cumhuriyetleri Litvanya, Latvia ve Estonya halkları oylamaya katılmayı reddederken, Birliğin korunması için yüzde yüze yakın oy oranları Orta Asya bölgesinde görünmüştür. Ben bu olayların bizatihi şahidi olarak bunları yazıyorum. O zor dönemlerde Özbekistan’ın güneyinde vatanimizin bağımsızlığı için az olsa da gayret etmeye çalışıyorduk. ERK partisinin hazırladığı bağımsızlık broşürünü insanlara dağıttığımız için yerli komünist yöneticilerin çeşitli baskılarına maruz kalmıştık. Böyle durumlarda zalimlerin kullandığı yöntem düzen muhaliflerini çalıştıkları iş yerlerinden kovarak onları ve ailelerini aç bırakmaktan ibaretti. Çünkü bütün iş yerleri devletin kontrolünde olduğundan iş yerinden atılanların bunu yapanlara karşı koyacakları hiçbir şey yoktu.
Sovyetlerin gittikçe zayıfladığını gören aşırı komünist güçlerin buna karşı bir şeyler yapması gerekirdi. Nitekim Sovyetlerin üst askeri ve istihbarat (KGB) yetkilileri Gorboçov’un yardımcısı Yanaev başkanlığında bir cunta oluşturdular. Bu hain cunta ortaya çıkar çıkmaz Sovyetler Birliği hududunda iktidara el koyduğunu ilan etti. Cunta yönetimi Gorboçovu Kırım’da bir evde hapse attılar. Olay bütün dünyada geniş yankı bulurken, özgürlükten yana olan herkes cuntaya itaatsizlik bildirileri yayınladı. Ancak olay karşısında şok yaşayan Orta Asya Cumhuriyetlerinin komünist yöneticileri cuntaya destek çıkmada gecikmediler. Hatta mahalli rehberlerden birinin o tehlikeli günlerde “Bizim olağanüstü yönetimin (cuntanın) direktiflerini yerine getirmemize gerek yok. Çünkü bu sıkı direktifleri bizler önceden uygulamaktayız” dediğini asla unutamam. Komünist cunta o zamanlar Rusya yönetiminin başında olan Boris Yeltsin’nin girişimleri ile üç günde son buldu. Gorboçov özel uçakla Moskova’ya getirilirken Rusya, Ukrayna ve Belarus önderleri Minsk’da bir araya gelerek Sovyetler Birliğinin yerine Bağımsız Devletler Birliğinin tesis edildiğini ilan ettiler. Milli bağımsızlıktan yana olan bizler sevinçten gözyaşları dökmekte idik. Gorboçov durumu kurtarmak için gayret ediyordu. Bir de cuntayı destekleyenlerden intikam alınması söz konusu idi. İntikam alınacakların başında ise Orta Asya cumhuriyetlerinin liderlerinin olması şüphesizdi. İşte Gorboçov’un intikamından kurtulmak için bu liderler bir biri ardına kendi cumhuriyetlerinin bağımsızlığını ilan etmek mecburiyetinde kaldılar. Yani onlar bunu vatanlarını sevdikleri için değil, kendi canlarını kurtarmak için yaptılar…
Vatanımızın bağımsızlığından yana olan bizler sevinçten havada uçuyorduk. Artık bizim de öz vatanımız vardı. Artık milli değerleri yaşama koyma zamanı gelmişti. Olanlardan şokta olan komünist yönetim ne yapacağını şaşırmıştı. Ama yine de uyanık idiler. Artık komünizmin ömrünün bittiğini bildikleri için mensubu oldukları partinin adini Halk Demokratik Partisi olarak değiştirdiler. Bağımsızlığın çilesini bizler çektik ama bir anda eski komünist yeni halk demokratları kendilerini bağımsızlık kahramanları ilan ettiler. Bu arada bizlerin de omuzlarımıza dokunarak siz ne kadar haklı imişsiniz diyen eski komünist önderler de vardı. Bundan dolayı mesela Özbekistan’da rejim muhalifi olan ERK ve BİRLİK teşkilatlarına resmi faaliyette bulunma izni verilmişti. Hatta ERK partisinin gazetesi yüz bine kadar satıyordu. Memleketin güneyinde muhalefet yayını olan “Adalet” adında gazete piyasaya çıkmıştı…
Memleket yönetimi kendinin gösterişte olsa bile özgürlüklerden yana olduğunu ortaya koymaya çalıştı. Bu şekilde 1991 yılın sonunda Özbekistan’da muhalefette olan ERK partisinin lideri Muhammed Salih’ın katıldığı bir Cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleştirildi. Seçimin favorisi memleket yönetimini ve bütün medya kurumlarını elinde bulunduran İslam Karimov idi. Buna rağmen seçim yarışının başa baş gittiği bir gerçekti. Onun için önce muhalefet adayının oyları yüzde kırk oranlarında açıklandı. Sonradan bu oran resmi olarak yüzde 12 yakın bir rakam olarak belirtildi. Bu seçime hile karıştığında kimsenin şüphesi yoktu.
Bu günlerde Tirmiz şehir yönetiminde gerçekleşen bir toplantı hatıramda canlı duruyor. Şehir yönetimi artık kendi toplantılarına biz muhalifleri davet etmeye başlamıştı. Ben toplantıda şehir merkezindeki Lenin heykelini ortadan kaldırılmasını teklif etmiştim. Toplantı salonunda çoğunluk eski komünistlerden ibaretti. Onlar hep beraber üzerime yürüdüler ve beni âdete linç etmek istediler. Onlara göre ben bu komünist kafaların ilahına hakaret etmiştim. Polis beni bu mankurtların elinden zor kurtarmıştı. Toplantıyı yöneten şahıs beni sapıklıkta suçladı. Aradan çok zaman geçmeden yine de Lenin heykeli şehir merkezinden indirildi. Heykelsiz daha doğrusu putsuz yaşamaya alışamayan kafalar bu defa Lenin’ın heykelinin yerine imam Tirmizi’nin heykelini diktiler. Biz doğal olarak buna da itiraz ettik. Eski komünistlerin cevabi şöyle oldu: “Siz muhalefet zaten sapıksınız. Sizler Lenini sevmediğiniz gibi kendi büyüğümüz olan imam Tirmizi’yi de sevmiyorsunuz”. O günlerde olduğu gibi bugün de bu mankurtlara İslam dininin en önemli isimlerinden biri adına heykel dikmek sapıklık olduğunu anlatmak nafiledir…
Bağımsızlıkla gelen yarı özgürlük kısa sürede sona erdi. 1993 yıldan itibaren memleketteki bütün muhalif hareketler ve onların yayınları yasaklandı. Hükümete itaat etmek istemeyenler tutuklama ya da polis dayağı ile korkutulmaya çalışıldı. Bu şekilde zamanımızın en acımasız diktatörlük rejiminin temelleri atılıyordu. Yüzlerce sene özgürlük bekleyenlere hapishane ya da hicret yolları görünmeye başlamıştı. İşte bu şartlar altında ben on sekiz sene önce “Merhaba Türkiye” demeye mecbur kalmıştım… (Devam edecek)
BIRINCI YAZI: http://turkistanlilar.org/col-olan-gol-ya-da-aral-golunun-faciasi/
İKİNCİ YAZI: http://turkistanlilar.org/col-olan-gol-ya-da-aral-golunun-faciasi-2/
ÜÇÜNCÜ YAZI: http://turkistanlilar.org/col-olan-gol-ya-da-aral-golunun-faciasi-3/